18 Ekim 2010 Pazartesi

Film Ekiminin Ardından

Film Ekimi ve dolayısıyla benim küçük tatilim bitti.. Ve yuvaya döndüm..Kısa ama dolu dolu bir 10 gün geçirdim.. Filmlerimi izledim, gezdim, alışveriş yaptım, arkadaşlarımı gördüm, annemle zaman geçirdim, örgü ördüm, bolca okudum, çalıştım da.. Tek bir hayalkırıklığı yaşadım.. "Mutluyum, Devam Et" filmini kaçırdım.. Yağmur yüzünden hem de.. Mutsuzum.. Aklıma geldikçe üzülüyorum.. Neyse..


İzlediğim filmler arasında en çok beğendiğim Chatroom oldu..



Bu filmin yönetmeni Halka, Halka 2 ve Karanlık Sular'dan hatırlayacağımız Hideo Nakata.. Saydığım filmlerin asla sıradan korku filmleri olmadığını kabul edersiniz eminim..



Yönetmen kendini Chatroom ile bir adım daha öteye taşımış..  Enda Walsh'ın bir oyunundan uyarlanan Chatroom interneti canlı, yaşayan bir gerçeklikle anlatan psikolojik gerilim şaheseri.. 




William'ın yeni kurbanlarının hikayesi ayrı ayrı üzecek sizi..(IMDB puanı 5.4)

Aaron Schneider'in (2004 senesi kısa film Oscar'ını kazandığını hatırlatalım) yönettiği Get Low (Mezara Kadar) ikinci sırada benim için.. IMDB puanı 7.6.. Başrolde Bill Murray var.. Bu adamın en enteresan tarafı, daha filmdeki ilk mimiği ile salonda kahkahanın kopması ..Bu hep böyle oluyor.. Ya da bana öyle rastgeldi, bilemiyorum..




Doğrusu ben Bill Murray'e dayanamadığımdan gittim filme.. Ancak Robert Duvall'a bir kez daha hayran kalarak çıktım.. Şu an kendisinin yapım aşamasında olan filmi "Don Kişot'u Öldüren Adam'ı" merakla beklemekteyim..


Mezara Kadar'a dönecek olursak, ormanda tek başına yaşayan, huysuz ve belki de tehlikeli "Bush" un hikayesi hınzırca anlatılıyor bu filmde..


 Lucas Black'in hakkını da yemeyelim.. Ve ayrıca yaşlandıkça güzelleşen Sissy Spacek'i de unutmamak lazım..


IMDB'de 7.1 gibi yüksek bir puanı olan The Tree (Ağaç) çok büyük umutlarla gitmediğim ama beni şaşırtan filmlerden oldu.. Bu film, Julie Bertuccelli'nin ikinci filmi.. Cannes Film Festivali'nin kapanış gecesinde gösterilmiş..




Bu ufaklık Morgana Davies.. Filmde, yeni kaybettiği babasının ruhunun evlerinin bahçesinde bulunan ağaçta yaşadığına inanan Simone rolünde.. Simone inatçı bir kız.. O kadar ki bu masala (?) annesini ve kardeşlerini de inandırıyor.. Bir an geldi artık sinirlendim, itiraf ediyorum.. Ama bu küçük cadının kararlılığı beni kendime getirdi diyebilirim..




Bu arada Charlotte Gainsbourgh sever misiniz?? Daha da çok seveceksiniz..

Ağaç ve Mezara Kadar filmlerini izleyince, bazı şeyleri geride bırakmak, bırakabilmek ne kadar önemli diye düşündüm.. Yoksa belli bir ana saplanıp kalabiliyor insan.. Hayat o kişi için duruyor.. Bush filmin en can alıcı kısmında, affedilmek istemedim diyor.. 40 sene sonra artık affedilmek istiyor, geride bırakabilmek herşeyi.. Bunca sene kendi cehennemini yaşamış.. Artık buna bir son vermek istiyor.. Keşke çok daha önce affetseydi kendini dedirtiyor.. Keza Ağaç'ta da benzer bir durum var.. Yani bırakabilmekle ilgili.. Ya da aslında hep yanında taşımakla..



My Son, My Son, What Have Ye Done?.. Konusuna girmeyelim.. IMDB puanı 6.6.. Üstelik William Dafoe ve pek çok süper filmden hatırlayacağımız Michael Shannon oynuyor..Flamingolar diyorum başka bir şey demiyorum:)))



Şaka bir yana izlemeye değecek bir film.. Yanınızda mizah anlayışına ve zekasına güvendiğiniz bir arkadaşınızın bulunmasını tavsiye ederim:)



Böyle geçti bir tatil dönemi..Bu ara işe adapte olmakta zorlanıyorum.. Yine de iyi hissediyorum kendimi.. Tatilin etkisi geçene kadar da enerjik ve mutlu halim devam eder sanıyorum.. Öpüyorum sizi:)

2 yorum:

  1. Canım çok güzel anlatmışsın,arayamadım seni özür dilerim :( umarım en kısa zamanda görüşebiliriz.öpüyorum seni :)

    YanıtlaSil
  2. Saol canım:) çok geçmiş olsun.. görüşürüz yine.. aklında bulunsun genelde her haftasonu o taraflarda oluyorum:)) öpüyorum ben de:)

    YanıtlaSil