30 Haziran 2011 Perşembe

Antepliyk 5..

Son gün  erkenden uyanıp hızla kahvaltımızı ettik.. Yine bakırcılar çarşısının yolunu tuttuk.. İmam Çağdaş'ta baklava yemeliydik elbet gelmişken:)) Allahım her yer fıstık.. Tabağın altına üstüne her yerine fıstık serpiyorlar.. Baklavaların kendini söylemiyorum bile.. Fıstık taşıyor resmen.. Böyle baklavayı başka hiçbir yerde yiyemezsiniz.. A Karaköy'deki Güllüoğlu da iyi diyor.. Bir gün deneyeceğim.. Cidden Antep'te ki kadar iyiyse haber veririm:)) 

 Bu ne?? İmam Çağdaş'tan manzaramız:))

Neyse efendim baklava alışverişimizi yapınca.. Aslında peynir almak için kalenin oralara gidecektik ki yolumuz baın nerelere düştü:))


Bir dükkana girdik ki offf. Kutu tutkumdan mutlaka bahsetmişimdir.. Bu yukarıda gördükleriniz renkli sedefmiş.. Çok güzeller değil mi? Paracıklarım suyunu çekmişti alamadım.. Ama aklımdalar, benim olacaklar..


Hemen bize zahter ikram ettiler.. Zaten nereye gitsek ikram edelim noluur diye çırpınıyorlardı, burada içmek varmış.. Zahter nedir? Kekik çayıdır efendim.. Çok da lezzetliymiş.. Tam benlik:)))



Elim boş çıkar mıyım? Üzerinde fil olan bu kutucuğu aldım:)

Bu cennetten kendimizi kurtarınca kalenin orada soluğu aldık.. Antep peyniri almak amacımızdı.. 2 dünya tatlısı amcadan alışverişimizi yaptık.. Ben üstüne 2 kilo çağla, 1 demet nane aldım :o Taşıdım onları İstanbul'a evet:))


Son saatlerimizi öğretmenevinin bahçesinde çay içip çağla yiyerek geçirdik.. Sonra tekrar Aşina'ya gidip karnımızı doyurduk.. 


İşte Aşina...

Son olarak 1'er kilo kahke aldık.. Kahke Antep işi kurabiye diyebiliriz.. Çok lezzetli ve tazeler.. 


Ve üzgün üzgün döndük.. Antep'e acaba nasıl olur diye düşünmeden gidin.. Gezecek görecek yer çok.. Yiyecek içecek de bol.. Caddeler ferah, temiz.. İnsanlar güleryüzlü, yardımsever.. Erkekleri sizi asla rahatsız etmiyorlar, o çirkin bakışlar yok..


İstanbul'da niye tramvay yolları böyle değil.. Öyle değiştirmiş ki şehrin havasını tramvay yolundaki bu çim halılar.. Çok özendim..


Son olarak size Antep'in bir caddesini gösteriyorum:))

29 Haziran 2011 Çarşamba

Antepliyk 4..

Bakırcılar çarşısında bir dolu zaman geçirmiş olmamıza rağmen saat hala çok erkendi.. Biz de kalkıp Zeugma Müzesine gittik.. Kafanız karışmasın bir ören yeri var bir de müze.. Ören yerinde eserler çalınıyor daha doğrusu yağmalanıyormuş.. Neyse ki daha da geç olmadan müze açılmış.. Müzenin yeri eskiden tekel fabrikasıymış.. Sadece giriş katı açıktı.. Bu yüzden ikinci katta sergilenen çingene kızını göremedik maalesef.. Keşke biraz ısrar etseydik diyorum şimdi :(


Duvarı boyayarak döneme ait bir evin içini görüyormuşuz hissi vermişler.. Çok güzeldi..







İşte bunları çok güzel yapmışlar.. Evlerin bahçesinde sığ havuzların dibi mozaik kaplı oluyormuş.. Müzenin hemen girişine böyle bir yansıma yapmışlar.. Siz üstünde dolaştıkça sular dalgalanıyormuş gibi oluyor.. Yansımalar belli aralıklarla değişiyor.. Kiminde yapraklar var kiminde balıklar:)



Bu bir duvar.. Aynısından istiyorum :/




Çıkışta müzenin kafesinde birer türk kahvesi içip dinlendik ve yine yollara döküldük.. Gaziantep'te sonu belirsiz parklar var.. Bir seyyar satıcıdan karpuz çekirdeği aldık, yiye yiye dolaşmaya başladık.. Sonra karşımıza Masal Park çıktı.. Derken Antap'teki gözlem evine ulaştık:)


Hemen yanında ise botanik bahçesi.. Bu arada her ikisine de giriş öğrenciyseniz 50 kuruş:)






Botanik parkını da talan etmiş ve yorgunluktan kıpırdayamaz hale gelmiştik.. Amacımız öğretmenevinin çok yakınındaki Aşina restaurana gidip enfes bir akşam yeöeği yiyebilmekti.. Gerçekten de enfes oldu.. Önden birer fındık lahmacun, ortaya salata, ezme, yuvalama, analı kızlı, çiğköfte aldık.. Ben beyti, S ise terbiyeli şiş kebap yedi.. Yemeğimizin üstüne çaylarımızı içip o geceyi erken kapadık.. Ertesi gün yolculuk vardı ve hala gezecek yerler kalmıştı:))

28 Haziran 2011 Salı

Antepliyk 3..

Sabah erkenden son derece dinç bir biçimde uyandık.. Pazar sabahı kahvaltıda katmer yemeye çok önceden karar vermiştik.. Yine de öğretmenevinde kahvaltımızı ettik.. Ve Katmerci Zekeriya Usta'nın yolunu tuttuk.. Bir gittik ki ne görelim oturacak yer yok.. İnsanlar bekleşiyorlar.. Küçükken babamla gittiğimizde sabahın körüydü hatırlıyorum.. Belli biz geç kalmışız.. Derken bizi Mehmet Usta karşıladı.. 3 kuşaktır bu işi yapıyorlar.. Hacı Nuri Özsimitçi, Zekeriya Özsimitçi ve şimdi Mehmet Özsimitçi.. Fırın açık.. Gözünüzün önünde bir taraftan katmerler yapılıyor.. Usta bize hemen bir yer buldu.. Ben hayatımda işini böyle severek yapan, böyle içten, yardımsever birini daha görmedim.. 





Bize torpil yaptı, katmerimiz hemen geldi.. Yoksa 1-2 saat beklerdik sanıyorum..

Ve bizim katmerimiz..


Hemen yanına çaylar geldi.. Ve biz yumulduk.. O ne lezzet.. Bu arada yurt içi ve yurt dışından sipariş alıyorlarmış, haberiniz ola.. Sitelerinden gereken bilgiyi alabilirsiniz.. Beğenmemeniz mümkün değil.. Ben şimdi ne kadar sipariş etsem diye düşünüyorum:)) Biz doya doya yedik, yiyemediğimiz 1-2 parçayı sarıp çantaya attık:)))



Midelerimiz mutlu, biz mutlu hesap ödemeye kalktık ki Usta ikramım olsun diyor.. Zorla ödedik parasını.. Bu arada ben yemeni almayı kafama koymuştum.. Ve Yemenici Hayri'yi arıyorum.. Sorduk nasıl bulabiliriz? diye.. Usta hemen tarife girişti.. Yetinmedi bulamazsanız beni arayın diye kartını verdi.. O da yetmedi benim yolladığımı söyleyin yardımcı olsun size dedi.. Biz de yüzümüzde ebleh bir ifade elimizle koymuş gibi bulduk Yemenici Hayri'yi.. Demek ki biraz güleryüzmüş aradığımız.. Biz ne kadar hoyrat insanlar olmuşuz İstanbul'da.. Hepimiz ne kadar mutsuz ve suratsız tipleriz.. Tanımadıklarımız bırakın tanıdığımız insanlara bile bir günaydını çok görüyoruz çoğu zaman.. 


Neyse Yemenici Hayri'yi kapalı görünce ben telaşlandım. .Hemen yandaki esnaf arayayım gelir birazdan dedi.. Biz de beklemeye başladık.. Beklerken de hemen yakınlarda ki mevlevi müzesini gezdik.. 








Sonunda Orhan Usta geldi.. Siz şimdi yemeni diyince şu başımıza öerttüğümüz şeyleri düşünüyorsunuz biliyorum.. Yok yanılıyorsunuz.. Antep'te yemeni bir tür ayakkabıdır.. Benim ilk yemenilerimi babam, ben ilkokuldayken Antep'ten getirmişti.. Kıpkırmızı ve çok güzeldiler.. Antep'e gitmişken yemeni almadan dönemezdim.. Yemeninin ökçesi yok:)) Tabanı kösele kendi ise % 100 deri.. Her biri tamamen el yapımı.. Alt tabanı ve üst tabanı arasında kil bulunuyormuş.. Antistatik özelliği de var anlayacağınız.. Son derece rahat, ayağı terletmeyen bir ayakkabı..

Şu an Hayri Usta'nın oğlu Orhan Usta devam ediyor yemeniciliğe.. Ben hemen korktum dedim ya sonra nolacak.. Bir şey olmayacak dedi devam edecek.. Cidden yanında yetiştirdiği bir dolu çırağı var.. Yemenicilik yok olmayacak yani.. Rahatladım.. Usta hemen ayakkabımı çıkarttırdı.. Benim yemeni numaram 35 miş yani vastani:))) Ben küçükken tek model ve kırmızı siyah renkler vardı.. Şimdi bir dolu model ve renk seçeneği var.. Hayran kaldım.. Hepsini tek tek denedim:))



Hemen sitesine bir göz atın derim.. Üstelik sipariş verebilirsiniz de.. :) Bu arada bolca muhabbet ettik. Troy filminde gördüğümüz tüm sandaletleri onlar yapmışlar.. Yaklaşık 1500 çift yemeni gitmiş.. Achilles biliyorsunuz sol topuğundan vurulmaktaydı.. Sol ayak için bir dolu ayrı yemeni hazırlanmış.. Brad Pitt'de yemeni giyiyor diyebiliriz:)) Harry Potter filmi için de yemeni yapmışlar bu arada..

Neyse ben sonunda 2 tane kendime 1 tane de anneme yemeni aldım.. Fiyatlar gayet uygun el işçiliği olduğunu düşünürsek..


Aynısının kırmızısını anneme aldım:)))


Şimdi sitesinde gördüğüm bir sandalet var.. Yarın arayıp fiyatını öğrenmeyi düşünüyorum:)))) en kısa zamanda onu da alacağım tek bildiğim bu:)) Bakın şuradaki kırmızı olan:))


Evet yemenilerimizi aldık şimdi baharat, salça, nar ekşisi gibi ihtiyaçları almaya geldi sıra.. Hemen Orhan Usta'ya soruldu.. Orhan Usta bize bir yer önerdi ve adımı verin  ev yapımı nar ekşisinden versin size, diğeri iyi değildir.. Çelebioğlu diye bir yer.. Acı Antep salçası, pul biber, Haspir (safrana Antep'te haspir denir), nar ekşisi, çay ne bulduysak aldık.. Nar ekşisi özellikle çok lezzetli.. Hemen tattım.. Marketlerden aldığımız kesinlikle başka bir şey.. Bunda nar tadı var resmen.. Bitince napacağımı hiç bilemiyorum:(((

Sonra oradaki bakırcılar çarşısında bir tur attık:))





Buradan da eli boş çıkmadık.. Abime sedef işlemeli bir hançer aldım.. Kendime iseee...


 Bir karabiber değirmeni..


 Böyle bir bileklik..

Rengine vurulduğum bir yüzük..


Evet peki ya şimdi nereye gitmeliyiz??? :)))

27 Haziran 2011 Pazartesi

Antepliyk 2..

Evet en son yağmurdan sırılsıklam bir durumdaydık hatırlarsanız.. İyice kurunup karnımızı güzelce doyurduktan sonra hayvanat bahçesine gitmeye karar verdik. Gaziantep Hayvanat Bahçesi Dünya'daki en büyük 3. hayvanat bahçesiymiş.. Hemen öğretmenevinin önünden bir minibüse atladık, yaklaşık 30 dakikalık süper keyifli (zira şoförün 12-13 yaşlarındaki oğlu bizi gülmekten kopardı) bir yolculuk sonrası hayvanat bahçesinin kapısındaydık.. Giriş öğrenciye 1,5 tl:))



 Önce balıklar..


 Sanırım bu "ne çekiyorsun kardeşim!!" bakışı..



 Sevdiriyor yaa kendini..


Dişisine kur yapacak diye manyak oldu.. Kuyruğu açmış ileri geri dans edip duruyordu biz rastladığımızda.. Bilmiyorum sonra muradına erebildi mi?



 Yemek vaktiii...



Adı Gabi.. Tüp bebek yöntemiyle dünyaya gelen ilk fil kendisi.. Bir de kardeşi var Pili.. Gabi daha sosyalmiş Pili'ye göre.. Bir o kadar da yaramaz.. Günde 150 kilo yemek yiyorlarmış şimdilik.. Büyüyünce 300 kiloyu bulacakmış günlük besin ihtiyaçları. Bu kadar çok yemeselerdi birine evimde bakacaktım ben.. Kısmet değilmiş:))



 Bu hayvanın ne olduğunu çıkaramadık..


Filamingoların yeri bende ayrı:))) 

En son kuş evini de gezince gezmediğimiz hiçbir yer kalmadı ve hayvanat bahçesi kapandı:)).. Gerçekten kapanana kadar gezdik orada.. Fotoğrafların bir kaç tanesini paylaşabildim ben maalesef.. Yılanevi ve akvaryumda çektiğim fotoğrafları koyamadım..

Son derece yorgun bir biçimde mekanımıza döndük ve inanılmaz lezzetli bir akşam yemeği yedik.. Biz gayet ucuz bir yerde yedik sanıyorum ilk akşam yemeğimizi.. Yine de her şey son derece lezzetliydi. 2 kişi, patlıcan kebabı, içli köfte, ayran, salata, çiğ köfteden oluşan menüye toplamda 20 tl verdik.. 


Ardından SankoPark alışveriş merkezine uğradık.. Aklınıza gelen hemen her mağazayı bulabileceğiniz bir yer burası.. Ertesi gün anneler günü olduğundan geç bir saatte gezdiğimiz halde kalabalıktı.. şöyle bir dolaştık ve çıktık.. Dönüş yolumuz üzerinde Mado'ya uğradık.. Birer kahve içmeye.. Saat 12'ye geliyordu ve sokakta hala insanlar vardı.. Dönerken de yok saat geçmiş, aman tırsıyoruz gibi bir şey yaşamadık.. Son derece rahat döndük evimize:)) Ve ertesi gün daha da yorulacağımızın bilincinde deliksiz birer uyku çektik:))