24 Aralık 2012 Pazartesi

İstanbul Kitap Fuarı 2012

Bu sene kitap fuarına hafta içi bir günde giderek, haftasonu'nun korkunç kalabalığından kendimi kurtarmış olsam da hafta içi gelen ilkokul bebelerinden dehşete düştüm. Her yerden çıkıyorlar, yerlerde oturuyorlar (her an birinin üstüne basabilirsiniz), sürekli ve çığlık çığlığa konuşuyorlar ve en kötüsü birbirlerine son derece yüksek sesle çemkiriyorlar (PARDON DEDİK YA!!!, İNSAN GİBİ SÖYLESEN ÇEKİLİRİM HERHALDE KİBAR OLMAYI ÖĞRENSENEEEE!! gibi..). Ödüm koptu. Yollarına çıkmamak için elimizden geleni yaptık. İnsanlar ne yetiştiriyorlar pek farkında değiller sanki. Kimseyi böylesine cahil olduğum bir konuda eleştirmek istemiyorum ama bilemiyorum da, sanki bir yerlerde bir hata var.

Fuar alanına girer girmez dehşete düştüğümüzden önce hızlıca bir kaç büyük yayınevinden katalog alıp bir şeyler atıştırabileceğimiz bir yer arayışına başladık. Ama her yer çocuklar ve tahammülünü yitirmiş öğretmenlerce işgal edilmişti. Hepsini geçip sanat fuarının olduğu alana geldik veee ohhh!! işte huzur. Tamamen çocuklardan ve hatta neredeyse insandan arındırılmış bir ortm. Gerçekten içimizdeki sanat aşkı beni çok mutlu ediyor. Kafa dinlemek mi istiyorsunuz hemen bir sergi alanına koşun, sessizlik ıssızlık orada!!

Neyse efendim  bir şeyler atıştırdıktan sonra kataloglarımızı ve listelerimizi önümüze çekiğ neler alacağımızın kararını verdik ve hızlıca fuar alanına döndük. Yaklaşık 1saat 40 dakika gibi bir sürede alışverişimizi tamamlamıştık..

İşte benim aldıklarım:







İndirimler yetersiz. Herhangi bir online satış sitesinden de aynı indirimlerle kitaplarınızı alabilirsiniz. Üstelik evinize kadar gelir. Hem taksit imkanı vs de var daha ne olsun. Amaaaa bunca kitabı bir arada görmek, hepsine dokunmak, içlerinden bir iki cümle okumak, bir kitaba aniden vurulup almak bunları internet sağlayamıyor maalesef. Ve ben hala kitap alışverişini dokunarak görerek okuyarak yapmayı seven biriyim. Bu nedenle benim için  kitap fuarları, sahaf festivalleri hep kaçırılmayacak fırsatlar olacak sanıyorum..

19 Kasım 2012 Pazartesi

Dönüş..

Merhaba ben Irmak, 6 haziran doğumlu bir ikizler burcuyum, yükselenim de ikizler hatta..

Kitap okumaya bayılırım, Kitap okurken örgü örerim, film izlerken örgü örerim, dizi izlerken örgü örerim.. 

Günde en az 2 kere duş almam gerekir. En az 2.. Almazsam kendimi hasta oldum zannederim.. 

Ne kadar duş alıyorsam o kadar da kreme bulanırım, öyle ki evde yürüyemez duruma gelirim.. 

Bu nedenle şu aşağıdaki fotoğrafı (nereden bulduğumu hatırlamıyorum) kendime çok benzetirim..



Sakarımdır.. Kendime zarar veririm sürekli.. Yakarım, keserim vs..

Kokulara takıntılıyımdır.. 

Maymun iştahlıyımdır. Aynı anda bir kaç kitabı birarada okumayı severim.. Her şeyi öğrenmek isterim.. Tüm dilleri, tarihi, sanatı, coğrafyayı, psikolojiyi, felsefeyi.. Hepsini bilmek isterim.. Ve sık sık endişelenirim "hayatım bunların hepsini öğrenmeye yetmeyecek" diye.. 

Vee uzun süredir yazmıyorum.. Pek bir nedeni yok aslında.. Tuhaf bir kafa karışıklığı beni bezginleştiren hayata karşı. Geldiği gibi hızla giden. 

Merhaba ben Irmak, bugün biraz geç kalktım yataktan.. Dünden beri başım ağrıyor.. Dışarıda çok güzel bir hava vardı.. Bütün sabah bunu dinledim.. Bu sabah minibüslerden nefret ettim, havasız kalmaktan, çok konuşan ama bir o kadar somurtan, sürekli şikayet eden insanlardan.. Onlardan biri olmaktan korktum.. Kendimi, kim olduğumu unuttuğumu farkettim.. Sıradanlaştığımı gördüm.. Kendime üzülmekten başka bir şey yapmadığımı.. Ama ne kadar klişe olsa da hayatın sadece bir kere yaşandığı gerçeğini..

Uzun lafın kısası bu defa kesin dönüş yaptım ben.. Hoşbuldum:))

9 Eylül 2012 Pazar

Gıcırlar..



Bu yaz aldığım 1. el kitaplar da bunlar işte. 

Sol baştan 1,2 ve 3 Kristin Hannah. Kış Bahçesi kitabını kütüphaneden alıp okumuştum. Okuması kolay, zevkli. Konusu ilginçti. Amaaa bir kitap bu kadar mı iç karartır arkadaş. Kızarmış ve pörtlemiş gözlerle kitap okumak zor. Diğer kitapları da böyleymiş bu kadının. Neden aldın o zaman dediğinizi duyar gibi oluyorum. Almayacaktım ama kütüphanelerde bulamadım kitaplarını. Bir yazara başladım mı diğer kitaplarını da mutlaka okumalıyım hastalığına yakalandığımdan mecbur aldım:)

4. Araf.. Sofi Oksanen. Öyle methini çok duyup da bir anlık bir kararla aldım. Hakkında pek bir fikrim de yok. 

5. Otostopçu'nun Galaksi Rehberi doğumgünü hediyesi (bir doğumgünü postu yapmalı sanırım. Gerçi neredeyse yenisi geliyor ya olsun). Kitabı daha önce kütüphaneden alıp 1500 kere falan okumuştum. Sürekli açıp içinden bölümler okumak hoşuma gidiyor. Hababam Sınıfı gibi bir kitap benim için.

6 ve 7. Grimm Masalları 1. ve 2. ciltler. Bunlar orijinal Grimm Masalları. Yani öyle lay lay lom sonları yok. Çok da korkunç değil ama rahatsız ediciler. Öyle çocuklara anlatılacak masallar değil kısacası. 

8. 1Q84 tabii ki. Henüz okumaya başlayamadım elimde 1283465 tane okunması gereken kitap olduğundan. Hakkında çok bir şey söylemeye gerek yok. Bu arada belki duymayanlar vardır. Haruki Murakami bu sene Edebiyat Nobeli'nin en güçlü adayı. Gerçi ben bundaaan çok çok uzun zaman önce var olan ne kadar nobel varsa hepsini kendisine vermiştim ama olsun. Pamuğumdan sonra Harukim canımın içi de nobel alırsa kendim almış kadar mutlu olacağım..


Bu arada bu kitaplar aman kitap almamalıyım elimde çok okunacak kitap var derken alındı. Kimbilir kaç kez çeşitli kitap siteleri açılıp sepetler doldurulup boşaltıldı. Bu kadar tutabilmişim kendimi napalım..

3 Eylül 2012 Pazartesi

Tarçınlı Hayat..

7,5 aydır beraberiz.. Böyle sayınca inanamadım. Zaman çabuk geçiyor gerçekten de. Bizim beraber çok zor günlerimiz oldu. Bana geldiğinde hastaydı. Stres yüzünden. Terkedilmiş olmaya dayanamadığından, boynunda, kulaklarının ucunda, kafasında yaralar vardı. Kanıyorlardı. Anestezi altında o yaralar temizlendi, uzunca bir süre boyunlukla dolaşmak zorunda kaldı, her gün ilaçlar sürüldü, hap içti. 





Sonra biz birbirimize alışmaya çalıştık. Şimdi sanki hep varmış gibi geliyor. Evde biraz sesi çıkmasa arıyorum.. Etrafın tüy olması umurumda değil.. Bazen kendini oyuna kaptırıp evi dağıttığında ancak gülüyorum. 


Kendini oraya buraya sıkıştırmayı çok sever benim kızım..

Otur, pati ver, gel, bekle, yat öğrendiği komutlar. Bir de sabah benden önce uyanıp beni uyandırmaya çalıştığında "yatak!" diyorum hemen yatağına koşup yatıyor. 







Olmasa olmazmış.. Almak isteyip de tereddüt yaşayanlar, bilin ki çok zor, çok büyük sorumluluk.. Ama gerçekten seviyorsanız her şeye, her saçmalığına değer:))

2 Eylül 2012 Pazar

Özürlü Post!!


İzmit Kitap fuarına gitmiştim ya ben hani.. Tam şurada anlatmıştım.. (yıllar önceymiş gibi geldi:).. İşte benim mail kutuma bir mail düşmüş meğer aylar önce.. Bu kitaplar neler neler diye.. Ve ben o maili görmemişim. Mail kutumu temizlerken gördüm. Çok mahcup oldum.. Özür dileyerek hemen kitapları yazıyorum. 


Sol baştan gidelim..

1. Marian Keyes / Yorgan Altında
2. Jane Green / Kitapkurdu Sevgilim
3. Agatha Christie / Bilinmeyen Hedef
4. Helen Fielding / Bridget Jones'un Günlüğü 2
5. Melissa Nathan / Aşık ve Gururlu
6. Zadie Smith / İnci Gibi Dişler
7. Michael Crischton / Uçuş 545

Evet görüldüğü üzere genelde chick-lit kitaplar almışım. Sadece Zaie Smith'in kitabı yeni. Kalanı hep 2. el. Neden bu chick-lit düşkünlüğü? Çünkü ben hiç okumazdım ve hiç bu tarz kitabım yoktu. Bu eksiğimi kapatıyorum diyebiliriz. İyi olan her şeyi okuduğum için bence sorun yok. Önyargılı olmamak lazım değil mi?


Pazar Sendromu


Pazartesi sendromu nedir bilmem.. Herhangibir günden farkı yok gözümde.. Ama şu pazar günleri yok mu? Oldum olası sevmem pazarları. Ertesi gün işe gitmek olmasa bile sevmem. Pazar sendromu yaşayanlardanım yani. Hele ki akşam altıdan sonra iyice basar bana sıkıntı. Kışsa daha da ağır bir kasvet.. 

Bu pazar dergi, kitap, kahve, browni keyfi yaparak unutmaya çalışıyorum acımı :) Bir de başımın ağrısı dinse ahh..

Acaba bir ben miyim pazarları somurtan, huysuzlaşan, sendromdan sendroma sürüklenen?!! 

Not: İnanın yazasım yoktu hiç aylardır. Ondan böyle uzuuun bir sessizlik.. Demek bugünmüş yeniden yazma isteğimin geleceği gün.. 

14 Haziran 2012 Perşembe

Biri Kitap Fuarı mı dedi?

Kitap Fuarı nerede olsa bulurum. Bir önceki postumda bahsetmiştim ya her ay İzmit'e kütüphaneye gidiyorum diye gidişlerimden birinde kitap fuarına denk geldim:))

İzmit kitap fuarının en güzel yanı sahaflara ayrılmış bir salonun bulunmasıydı. İstanbul'un bütün sahafları oradaydı.. Ve kitapalrı İstanbul'da sattıklarından çok daha ucuza satıyorlardı. Ben ne kadar alamam zaten okunacak kitabım dolu demiş olsam da dayanamadım işte.



Bir de kırtasiyeye uğradık. Hayır hepsine ihtiyacım vardı. Yine yine..


13 Haziran 2012 Çarşamba

Kütüphaneler Yetmiyor :)

3 kütüphanem vardı halihazırda. Demek bana yetmiyorlarmış ki bir dördüncüyü buldum. Bir kaç aydır Kocaeli İl Halk Kütüphanesi'ne de üyeyim. İstanbul yetmiyor muydu acaba bana bilemiyorum. Her ay düzenli olarak gidiyorum. Her ay 3 kitap alıyorum. Sonrasında da S ile mutlaka bir yerlere gidiyoruz.


Bunlardan birinde (1-2 ay önce, ama ancak yazıyorum napalım:) Değirmendere'ye gittik. Aslında amacımız dondurma yemekti. Tabii öncesinde karnımızı doyurmamız gerekiyordu. 


İzmit simidi diye bir gerçek var bizim sokak simidimize benzeyen. İşte onu çıtır çıtırken krem peynirle yemek yanına çay da oldu mu, bir de üstüne deniz manzarası. 



Üstüne sade türk kahvelerini içtik. S jelibonları unutmamıştı:)




Peşinden dondurmaya doğru koşar adım ilerledik. Neden bu kadar aç gözlülük yaptım bilemiyorum. Ama öyle çeşitler vardı ki almasam olmazdı. Tahinli, italyan kremalı, kavunlu, cevizli, kestaneli vs.. 



Yine gidicem, yine yine doldurucam:))


Bu kadar içmeye, yemeye nasıl bir hesap ödediğimizi bilseniz beni bulur döversiniz. O nedenle ben susayım artık:))

26 Mayıs 2012 Cumartesi

Yaz mı şu gelen?

Bu sene baharı gördük arkadaşlar. Ucundan kıyısından da olsa. Mis gibi sabahlara uyandık. Hırkalarla, ince ceketlerle dışarılara çıktık. Geçen sene aniden bastıran sıcaklardansa ben böylesini tercih ederim. 


Zaten oldum olası bayılırım baharlara. Hep söylüyorum ya; hem ilk hem de sonbahar benim için dönüm noktaları.. Yeni kararlar almak için en güzel zamanlar.. Hem yılbaşından yılbaşına yenilenmek neye yeter??! demişim bir başka postumda. Ne de güzel demişim. 




Benim aylarım geldi de geçiyor. Haziran sonuna kadar bir sevgi kelebeği efendime söyleyeyim mutluluk pıtırcığı bir şakıyan tırtıl (tırtıllar şakır mı demeyin lütfen şakırlar elbet) olacağım. 


Bu vesileyle hazır her şeye karşı hevesim tavan yapmışken klasik bu bahar neler yapalım postu yapalım desem onu kaçırdım tabii ki.. Ama olsun geç olsun güç olmasın. Geçen bahar neler düşünmüş, ne kararlar almış hangilerini uygulamış hangileri hala gerçekleşmeyi bekliyor bir bakalım.


Ahhh en önemlisi iyi beslenmek.  Ben bu ara çok kötü besleniyorum. O nedenle revizyon şart. 






Tarçın'la yaşamaya başladığımdan beri sabahları daha erken kalkıyor ve kahvaltımı genelde evde yapıyorum. Arada kaçırdığım poğçaları saymayalım. Ama evde de nedendir bilinmez bir tembellik, ne bulsam yiyip çıkıyorum. 


Bu huyu değiştirmeye karar verdim. Bundan sonra sabah kahvaltısı için seçeneklerim şunlar. Ya süt+gevrek ve meyve, Ya yoğurt+meyve+peynir ya da şöyle güzel kızarmış ekmekli domatesli salatalıklı reyhanlı, fesleğenli, naneli, maydanozlu, dereotulu, kuzu kulağ.. öhm yemeyi düşünüyorum. Bu sonuncusu genelde haftasonuna denk gelecek sanıyorum. Yoksa sabahın köründe bu kadar ayrıntı zor gözüküyor. 







Sadece kahvaltı olmaz tabii. Ara öğünleri atlamamalı. Onları da seçtim (nasıl organizeyim farkettiniz mi?) Ara öğünler ise yoğurt, tost, meyve, kuruyemiş olacak. Öğle ve akşam yemekleri zaten halledilir. 









Umarım kendimi kandırmıyorumdur da gerçekleştirebilirim bunları. 


Spor konusu beni en mutlu edeni. Site içinde açılmış tam donanımlı (ahahaha nasılsa artık) spor salonu sayesinde bütün kış hemen her gün spora gittim. Çeşitli kardiyo dersleri pilates yanında ağırlık çalıştım ve hatta yüzdüm. Bu bahar ve yaz boyunca spora devam. 






Saç rengim iyice koyulaştı. Açık bir renk olsun diye düşünürken gitgide koyuluyor. O zaman boyamadan vazgeçtim kafaya balyaj yaptırmayı koydum. Yaz için saçta ışıltılar en güzeli sanki. Bana mı öyle geliyor yoksa. 


Bir de aklıma düştü bu ara saç kestirmek. Kış boyu kahkül kullandım. Onlar uzamadan kestiremem sanırım. Ama uzadıklarında şöyle küt bir kesim hmmm bilemiyorum.




Dövme konusu içimde bir yara oldu resmen. Bu kadar isteyip de yaptıramayan bir ben varım. Kalın kalın kitaplar karıştırdım. Her yere baktım. Bir kaç tane seçtim de sonunda. Ama hala hangisi karar veremiyorum. Siz de baksanıza bir fikir verin bana bir el atın şu işe.




Kedi mi köpek mi derken eve bir köpek istediğime karar vermiştim. Ama pet shop tan yavru almaya karşıydım. Uzun süre önce verilmiş bu karar aniden sonuca ulaştı. Hepsi 2 günde oldu. Terkedilmiş 1 yaşında bir doxle'ım oldu. Adını Tarçın koydum. Stresten döktüğü yaralar da iyileşti. 4 aydır beraberiz. Ve sanırım en zor dönemi atlattık.




Alış veriş yapmayı durdurdum bir süredir. 3 ay oldu herhalde bir şey almıyorum. Benim için çok uzun bir süre bu. Patlamaya hazır bomba gibiyim. Ama indirimlere kadar bir şey almamaya kararlıyım. En azından bir iki parça dışında bir şey almamaya kararlıyım diyeyim. Ama hazır bahar gelmişken, bütün vitrinler cıvıl cıvılken gezmesek olmaz. :)




Bu bahar ve yaz bolca çayıra çimeni çıkmalı (inek mode on). Kitapları, sandviçleri, biraları, cipsleri almalı. Çayıra uzanıp okumalı, gülmeli. 




Ve tabii okumalı. Bir challenge'dan (challenge'ı tam türkçelerştirmek mümkün olmuyor farkettiniz mi? Meydan okuma diyelim en azından) bahsettim ya size. Nasıl okunacak onca kitap tembellik edersem. O yüzden her fırsatta kitaba saldırmalı. Yanında mevsime uygun limonata, frozen, karpuz, erik iyi gider diye düşünüyorum.






Kendimde büyük bir gelişme. Etrafımdakileri daha az takar oldum. Yine kızdığım anlar oluyor ama daha hızlı toplanıp amaaan diye geçiştiriyorum. Bu onları daha sinir ediyor ki olayın bonusu bu.


En sevdiğim şey eve kapanıp keyif yapmak. Tembel tembel hiçbir şey yapmadan dolaşmak. Mevsim nedeniyle artık evde durulmaz gerçi ama arada yine de yapılmalı. Güneşli gün miskinliği gibisi yok.


Evimde değişiklik yapma isteği iyice arttı. Aslında yeni bir koltuk almak, sehpayı değiştirmek vs gibi isteklerim var ama başka büyük bir amacım olduğu için bunu şimdilik ertelemeye karar vermiştim ki Tarçın Hanım koltuğumda bulunan minik (!) bir yırtığı genişletmeye karar verdi. Derken Yeni bir koltuk şart oldu. Yeni koltuk alırken evdeki eski kütüphaneyi de onarıma yollasam. Derken yeni bir kahve sehpası alsam. Hmmmm. Zor beğenen benim için bu süreç kolay olmayacak. Evdeki ışıklandırmayı bile değiştirmek istiyorum şimdi. Bu arada pimapen yenileme yapılacak evde. Eh bunca iş beni biraz oyalar:)




Cilt bakımını son aylarda çok ihmal ettim. Hazır mevsim değişirken yeniden cilt bakımına başlamalıyım. Size 7 seanslık cilt bakımı aldığımı söylemişmiydim. Gerçekten insanı rahatlatıyor ve iyi hissettiriyor. 


Bahar yağmurları asla unutulmaz. Tam artık giyilebilir dediğiniz o ince kumaş pantolonu giydiğiniz gün ıslanmasanız olmaz:)) Ben seviyorum bu yağmurları ama artık bitebilirler. Şöyle sıcaklar, açık ayakkabılar, güneş kremleri, havuz sefaları isteniyor delice.






Yaz meyvelerini unutmayalım. Hepsinin gönlümüzde yeri ayrı. Mutlaka bolca tüketmeli.






Veeee...



20 Mayıs 2012 Pazar

İç Kararması..

Yine bahar gelmedi işte. Aniden yaza geçicez. Bütün yazlıklar çıkarılmış, botlar çizmeler, üstelik boyatılıp temizlenerek kaldırılmışken her gün yağmur yağmamalı. Hava durumuna her bakıldığında iç kararmamalı. Bütün hafta yağacağını görüp de gülümsemek mümkün mü? Mümkün aslında. Bu havalar da güzel. Hava öyle çok soğuk değil. Bir pazar günü evinizde, çayınızı kahvenizi sıcacık içer ve battaniyelere gömülmüşken yağan yağmuru izlemek güzel. Amy Winehouse dinlemek güzel. Müthiş bir pazar kahvaltısı güzel. Etrafınızda 12 kitapla neyi okusam diye bakınmak güzel. 



Ama eğer keyfinizi kaçıran bambaşka bir sorunsa keyif almak zor hayattan. Bu saçma zamanlar da geçecek elbet diyorum. Küçük 1-2 engel çıktıysa önüme bu ne ki? Hep böyleydi benim hayatım zaten. Beni yıldırabileceğini hiç sanmıyorum!!!





Senin o koca burnunu yerim!!!

6 Mayıs 2012 Pazar

Nisan Ayı Kitapları

Evet hala aynı hızla okumaya devam ediyorum. yazın biraz yavaşlarım diye düşünüyorum aslında. Malum havalar güzelleştikçe insanın evde oturası olmuyor pek:)

Neyse. Nisan'da 4 kitap bitirmişim.

Üçlemenin son kitabı. 1 hafta sürmedi bitmesi. Ve devamının olmadığını bilmek acı veriyor. Gerçekten!! Lisbeth seni çok özliycem..


Stieg Larsson, Arı Kovanına Çomak Sokan Kız, Pegasus Yayınları, 799 sf.


Filmini izlemişim neden kitabını okumuyorum ki!.. Filminden daha eğlenceli olduğu kesin. Ama filmi izledikten sonra Bridget hep şişko, paytak yürüyüşlü bir Renee Zelweger olarak kalıyor akılda. 


Helen Fielding, Bridget Jones'un Günlüğü, Gendaş Kültür, 311 sf.

Charlie'nin Çikolata Fabrikası'nı okuduktan sonra Charlie'nin Büyük Cam Asansörü'nü okumasam olmazdı. Elimde yeni bir Roald Dahl kitabı var. Sanırım tüm kitaplarını okuyacağım, bağımlısı oldum. 



Roald Dahl, Charlie'nin Büyük Cam Asansörü, Can Çocuk, 191 sf.

Paulo Coelho kitaplarını pek sevmiyorum ben. Yine de zamanında okuduğum 1-2 kitabı hatırına tüm kitaplarını okumaya karar verdim. İçim sıkıla sıkıla da olsa okudum işte. Kişisel gelişim kitaplarını sevenler için ideal sanırım. Benim için değil.


Paulo Coelho, Elif, Can Yayınları, 247 sf.


Bu ay bir çik-lit, bir çocuk kitabıi bir best-seller, bir de herhangi bir kategoriye bir türlü koyamadığım bir kitap okumuşum.

Nisan ayı için 4 kitap az gelebilir. Ama başlayıp sonuna yaklaştığım 3 kitap vardı. Ve onlar da bu ayın hemen başında bitti. Ama Mayıs kitabı oldular elbet:)

Sonuç olarak nisan sonu toplam kitap sayısı 20. Okunan sayfa 6334:))

30 Nisan 2012 Pazartesi

Nerelerdesin?

Bir perşembe akşamı. Son sürat eve gelmişim saat altıyı geçiyor. Hiç vakit kaybetmeden Tarçın'ı dışarı oyun oynamaya çıkar. Yarım saatten fazla dışarıda oyalandıktan sonra eve gelip hemen mantar yemeği hazırla. Yemeği pişirmeden buzdolabına kaldır ve hızla mutfağı temizle. Tarçın'ı besle. Çamaşır makinasını çalıştır. Spor için hazırlan, evden çık. Spor salonunda yaklaşık 2-2,5 saat kaldıktan sonra eve gel. Yemeği fırına at, çamaşırları as, tarçınla biraz oyna, salata hazırla, spor malzemelerini kaldır, dünden kalan yemeği ısıt, yemek ye, yeni pişen yemeği soğuması için dışarıda beklet ve bir saklama kabına aktarıp dolaba kaldır. Bu arada artık bir fincan çay yap kendine, yatağa uzan. Biraz kitap okumaya hazırsın ve hoooop sabah 5.45'te uyanmak üzere sızmışsın. 


Cuma akşamı bundan çok farklı değil. 9 farklı kitap okuyor, ev işleriyle uğraşıyor, her gün yaklaşık 2 saati spor salonunda geçiriyor, tarçınla oynuyor, yeni filmleri izlemeye çabalıyorum. Bu arada okulda salsa derslerine gidiyor, cuma günleri 3-7 arası dansediyorum. Her sabah 5.45'te kalkıyorum. Akşam kaçta yatacağım pek belli değil. Hiçbir şeyden vazgeçmek istemiyorum. Daha az okumayı da o filmi izlememeyi de evi pis bırakmayı da kabul edemiyorum. Bunun yanında sevgiliyle dışarılarda sürtmekten de kendimi alıkoyamıyorum. Çılgın bir tempo içinde sürekli koşturuyorum. Yarın tatil. Bugün de izinliydim ama kalktım dans etmeye gittim. Yarın bile günüm tıklım tıkış dolu. En kötüsü ise ne biliyor musunuz? Ben bu yoğun temponun delisiyim. Böyle olmasa mutsuz olurdum. Hayatımın hemen her dönemini böyle yaşadım. Hayat yavaşladığında elim ayağıma dolaşıyor, ne yapacağımı bilemiyorum. 








Neden buralar ihmal edildi derseniz onun nedeni bu yoğunluk değil. Yoksa bulduğum aralıklarda yazabilirdim diye düşünüyorum. Ama ben her bulduğum boşlukta kitap okumayı seçtim. Bu artık bir meydan okuma olmaktan çıktı. Zaten okumayı çok severdim şu ara tamamen kendimi kaybetmiş durumdayım.






Biraz toparlanmaya karar verdim ama. Buraları da ihmal etmemek gerek. Merak edip mail atan herkese teşekkürler.