25 Şubat 2011 Cuma

Heyyt be:)

Geçen akşam beni çok mutlu eden bir iltifat aldım:)) Kimden mi? Teyzeciğimden..

"Gerçek teyzem değil" demeye dilim varmaz.. Gözümü açtım onlar vardı.. Annemin beni doğurduğu evdeki alt kat komşuları.. Çocukların arasında en küçük bendim.. Beraber büyüdük.. Henüz 3-4 yaşındayken evden onlara kaçmışlığım bile var, bacak kadar boyumla.. Hep beraberdik, en kötü zamanları beraber atlattık.. 

Şimdi kızının bir bebeği var.. Ben de onları ziyarete gidiyorum ara ara.. Geçen gittiğimde her zamanki gibi mutfakta kahve faslı sırasında muhabbet ederken teyzem bana "Hep bunu istiyordun.. Küçüklükten beri.. Bak nasıl başardın" dedi.. Önce anlamadım ama sonra farkettim neden bahsettiğini.. 

Evet ortaokulda başladım hayalini kurmaya bunun.. Ergenliğe yeni girmiş pek çok genç kızın aksine ben hiç gelinlik, düğün, evlilik hayali kurmadım.. Hiç ama.. Yok kuranları kınıyorum sanılmasın lütfen.. Benim öyle olmadı işte.. Ben hHer gece yattığımda sadece evimi düşlerdim.. Benim sadece benim olan evi.. 1 oda 1 salondan oluşuyordu, amerikan mutfaklıydı:)) Her gece evimi dekore ederdim hayalimde.. 

Şimdi ben o evdeyim..:) 1 tanecik odası var:) Bir de salonum.. Akşamları döndüğümde huzur buluyorum burda.. Uyku tutmayan gecelerde cam kenarında sürekli uçakları izliyorum..

 Evim böyle bir şey işte:)

Nerdeyse 5 senedir yalnız yaşıyorum.. Haziran ayından beri de bu minik evimdeyim..Ben yaptım her şeyi diyebiliyorum.. Ben yaptım çünkü.. Kendi başıma.. Bu öyle önemli bir şey ki benim için..

Teyzem böyle deyince nasıl mutlu oldum anlatamam.. Kendimi iyi hissettim, güven tazeledim:)

24 Şubat 2011 Perşembe

Mini mini mimler:)

Unicornum beni mimleyivermiş:))) Sorular zor ama:)

1. Gün içinde eğer gerçekleşirse şok geçireceğin şey

Hmm.. Eğer Arthur Dent'i elinde havlusuyla Küçükayı Beta Gezegeni'nden yeni dönmüş bir halde kapımın önünde bulursam şok geçiririm sanırım:)

2. Gördüğün zaman eğer almazsam uyuyamam dediğin şey

Ama bu bana yapılmaz:))

  • Çok çok beğendiysem bir çanta ya da kıyafet
  • Toka, küpe, yüzük
  • Kozmetik malzemeleri (gece boyu düşünebilirim)
  • En önemlisi her gördüğümde mutlaka çifte kavrulmuş lokum.. Mümkünse lütfen HacıBekir Lokumcusundan
  • Kitapçıya girdiysem eğer kitap almadan çıkmam, çıkamam..
3. Uğruna diyetini bir kalemde bozduğun şey: 

Yapmıyorum ki diyet ben:) Ama göründe tok olsam bile yiyeceğim şey çok fazla:) Özellikle annemin yaptığı antep işi yemekler..

4. Uğurun var mı, uğurun?

Yok sanırım.. Evet evet yok..

5. Kendine en yakıştırdığın renk:

Yakışıyor mu pek emin değilim ama dönem dönem renk tercihlerim değişsede genelde kahverengi, yeşil, kırmızı tonları ve koyu morlar..

6. En sevdiğin takın

Bir tokam var Mardin'den aldığım.. Tavuskuşu şeklinde ve telkare..

7. Takıntın

Buyrun tam yerine geldiniz.. Temizlik takıntım var bir kere.. Sonra aklıma bir şey gelirse onu hemen o anda yapmalıyım.. Bu nedenle beni sabahın üçünde temizlik yaparken bulabileceğiniz gibi sabahın beşinde sırf aklıma takılmış bir şeyi almak için yollara düşmüş bir halde de görebilirsiniz.. Ya da tam uykuya hazırlanırken aniden yoga yapmaya başlayabilirim mesela..

8. Bavulum çoktan hazır, gitmek istediğin şehir, ülke?

Kuşkusuz Fas/Marakeş

9. Ben bu şarkıyı duyunca şakırım

Şakıyamam sesim berbat.. Ama bağıra çığıra söylerim tabii..

  • Basia_Baby You're Mine
  • Queen_Killer Queen
10. Solunda ne var?

Hmm 3 tane kitap, bir fincan kahve, 3 farklı örgü (maymun iştahlıyım ben üstüme gelmeyin lütfeen)

Ben bu mimi beğenip daha önce cevaplamamış olan tüm bloggerlara yolluyorum.. Öpüyorum.. Uçuyorum.. Kaçıyorum..

22 Şubat 2011 Salı

Mutluluk...

Evet son günlerde çok çok yoruldum, buraları da ihmal ettim.. Biliyorsunuz anneannemi memleketine götürdük.. Orada sakladık  (onun arkadaşları, komşuları öyle diyorlar.. Gömdük, defnettik yok sakladık var.. Anneannemi saklamak çok hoşuma gitti benim:).. Ben size bir önceki postumda ne yazdıysa anneannemin de tanıdıkları onu öyle andılar.. Sürekli hayata ne kadar bağlı olduğunu, eğlenmeyi, gezmeyi nasıl sevdiğini anlatıp durdu insanlar yüzlerinde kocaman gülümsemelerle.. 


Bu arada anneanneme ne kadar benzediğimi bir kez daha görme şansım oldu.. Canımı çoooook sıkan bir olay yaşadım.. Bir belirsizlik.. Önemli bir belirsizlik.. Bir kaç saat çok üzüldüm.. Sonra yok ya dedim böyle şey olmaz.. Amaaan dedim.. Eh günler geçti, içimi rahatlatan gelişmeler oldu.. Belirsizlik kısmen sürüyor ama daha bir rahatım şimdi..


 sweets by onecappuccinoplease

Dün akşam eve dönerken bunları düşünüyordum.. Benim mutlu olmamı sağlayan öyle çok şey var ki.. Nolursa olsun hayata küsemiyorum, içime kapanamıyorum.. Bazen beni mutlu eden şeyleri düşünmek bile, hayalleri bile beni coşturuyor.. Mesela; 

Güneşli bir güne uyanmak, şöyle peynirli, zeytinli, domates, zeytinyağı ve kekikli süper bir kahvaltıya sevdiklerinle ya da sadece iyi bir kitapla oturmak.. Hele bu kahvaltı deniz kenarındaysa, için hafif ürperirken çayın seni ısıtıyorsa oofff..

Evde pijama/terlik kreasyonunun en nadide parçalarıyla bütün gün tembel tembel dolaşmak.. Çayın/kahven artık herneyse alıp cam kenarında bir tuğlayla yarışabilecek kalınlıktaki kitabına gömülmek.. Saatlerce okumak, "Allah Allah neden okuyamıyorum?" diye kafayı kaldırınca havanın nerdeyse karardığını farketmek..


 Coffee with Cinnamon by davenevodka

Oflaya puflaya evi temizledikten ve üstüne güzel bir duş aldıktan sonra, ayaklarını uzatıp mis gibi ev manzarasına karşı bir yorgunluk kahvesi içmek..

Aniden bastıran bahar yağmurlarında sırılsıklam olmak.. Sudan çıkmış balık modunda eve gelip sıcacık duşa girmek, saatlerce suyun altında kalmak..

Bir arkadaşla ya da yalnız alışverişe çıkmak.. Bütün gün dolaşıp ayaklarında derman kalmayınca kendini bir kafeye dar atmak.. 

Kitapçıya girip kitaplara tek tek dokunmak, onları koklamak, kimi sayfalarını okuyup "güzel mi acaba?" sorusuna yanıt aramak.. Sonunda elinde kitaplar, dergilerle ordan çıkmak ve yine en yakın kafeye koşturarak kahve eşliğinde ganimetlerini elden geçirmek..
 

books by technosmile

Kek pişirmek.. Sonra o mis gibi kokan kekin yanına koca bir demlik çay yapmak.. Arkadaşla, anneyle dedikodunun dibine vururken o misleri mideye indirmek..

 pear  cake by androxa

Misafirliğe gitmek.. O an için, o evin en önemli kişisi olmak.. Sizin için özel yapılmış yemekleri yemek, tertemiz mis kokulu çarşaflara uzanmak..

Yeni doğmuş bir bebeği ziyarete gitmek.. Sevmekten korkmak.. Koklamak.. Her davranışına; esnemesine, hapiurmasına, pırtlatmasına bile ölesiye gülmek..

Sabah gözlerini açıp da bütün gece yağan kar yüzünden her tarafın bembeyaz olduğunu görmek.. Sımsıkı giyinip kendini karların üstüne atmak..



 Suitcase and jacket by brokenviolinshop

Yolculuğa çıkmak üzere bavul hazırlamak.. Telaşla oraya buraya koşturmak.. 


Old school days by kwapikwapisz 

Sobası olan bir evde (kaldıysa) sobaya yapışıp oturmak. .Sobanın üstünde çay demlemek, ekmek kızartmak, kestane kebap yapmak..

Hediye almak.. Hediye vermek.. Karşıdaki kişi hediye paketini açarken onun yüzünde oluşacak ifadeyi heyecanla beklemek..


 A young Stranger by Gaya

Deniz kenarında, güneşin altında yatmak..Yatarken düşünmeyi bile bırakmak.. Sıcak dayanılmaz olunca suya atlamak..


Bu liste bitmez.. Ekleyecekleriniz varsa hiç çekinmeyin lütfen.. Çünkü ben duramayacağım belli:))) 

Sonuç mu?? Hayat çok tuhaf.. Bir an göklerdesiniz, sonra bir bakmışsınız son sürat çakılıyorsunuz.. Öyle garip dönemleri oluyor ki "ama abartıyorsun artık sen de be hayat.. Kendine çeki düzen ver" diye sızlanmaktan başka elinizden bir şey gelmiyor.. Yine de, o anlarda bile hayat hala çok güzel.. Güzel gerçekten, görmek lazım sadece.. Tadına varmak bir de her şeye rağmen...

16 Şubat 2011 Çarşamba

Veda nedir?

Bu yazı dümdüz bir yazı olacak baştan uyarayım.. Ve bir kadın hakkında olacak.. Bildiğiniz gibi anneannem bir süredir yoğun bakımdaydı ve durumu kötüydü.. Bugün kaybettik onu.. 91 yaşındaydı, artık yaşam onun için acılıydı evet ama bu hüzne, acıya engel olmuyor.. Her kayıp gibi canınızı yakıyor.. Ben neden yazıyorum bunları şimdi buraya.. Otur da acını yaşa demelisiniz bana.. Bu da bir yolu değil mi ama?.. 

Haberi aldığımda eve gelmek üzereydim ben.. Girdim içeri, oturdum, ne yapacağımı bilemedim.. Haber verilecek yerlere haber verdim.. Sonra acıktım elbet..Yemek hazırladım, yedim.. Film izlesem dedim, olmadı.. Kitap beni biraz oyaladı.. Gece yarısı oldu işte.. Düşündüm de bu kadın, yani benim anneannem kendisinden bahsedilmesini hakedecek kadar değişik biriydi.. Ve anladım ki bu içimdeki sıkıntıyı ancak paylaşarak atabilirim ben..

Nerden başlamalı acaba?? Benim ona benzerliğimden başlayalım.. Belli bir olgunluğa eriştikten sonra anladım ki ben karakter olarak anneanneme çok benziyorum.. Çok konuşurdu, hatta bir ortamda insanlara bağırdığına kaç kez şahit oldum: "aaa hep siz mi konuşacaksınız.. Susun da biraz ben anlatayım":) Ben de çok konuşurum.. Anlatacak bir şeyim varsa susturulmam zordur ki anlatacak bir şeylerim hep vardır halihazırda..

Huysuzdu.. Ama çok huysuzdu be:) Mesela ben küçükken beraber oynadığımız bir arkadaşımı kolundan yakalayıp atmıştı evden.. Sevmezdi çocukları çünkü.. Sıkılmıştı bizim oyunumuzdan, dırdırımızdan.. Sonra daha yaşlanınca komşuları bir şeyler getirirdi yesin yaşlı kadın kendi yapamıyordur diye.. Çorba yapmış bir gün bir komşusu.. Tadına bakmış, sonra da kadının kapısına gitmiş "Bu ne böyle bulaşık suyu gibi.. İçmem ben bu çorbayı" diye:)).. Çok eli açıktı aslında.. Ama kafası kızınca verdiği bir şeyi geri isteyebilirdi sizden asla utanmadan.. Aslında bunlar biraz da dobra olmaktan geliyor.. Sırf nezaket olsun diye bir şeye beğendim demezdi, canını sıkan şeyi söylemekten çekinmezdi..

Huysuzumdur ben de.. Ama çok huysuzum beee:) Bilmem birgün onun kadar huysuz olacak mıyım?? Olmam umarım:).. Açık sözlülüğümse bazen tutuyor.. Bazense engelliyorum kendimi.. Öyle zamanlarda uzaklaşıyorum insanlardan olabildiğince..

Başka?? Çok gamsızdı.. Kafasına pek bir şey takmazdı.. Ama sonra gider size önemsiz gelen bir şeye üzülür de üzülürdü.. Ben bunu sonradan geliştirdim.. Canım düşünmek istemeyince, canımı sıkan şeyleri düşünmemeyi öğrendim..

Bahçesi hayatıydı.. Sabahın köründe kalkar tüm çiçeklerini, ağaçlarını, domateslerini, biberlerini vs. tek tek sulardı.. Bahçesinde tek bir çöp bulamazdınız da evi bok götürmüş umrunda olmazdı:)

Böyle delice tutunduğum bir şeyim yok sanıyorum.. Belki sadece kendi dünyam.. Belki bir ona karşı böyle özenliyim de çok sakınıyorum, kimseye geçit vermiyorum..

Anneannem son beş senedir artık kendine bakamadığı için annemle kalıyordu.. O çok sevdiği bahçelerinden uzakta (evinin bahçesi, evinin yakınında küçük bir bahçe ve bir de deniz kenarında bahçesi vardı).. Onun için dört duvar arasında yaşamak korkunçtu.. Televizyon izlemezdi.. Günah falan diye değil (zira çok dindar değildi), sadece düşkün değildi.. Diğer yaşlılar gibi aman örgü öreyim demezdi.. Hele daha sonraları yataktan kalkamaz olduğunda bir odada kaldı.. Çok üzülüyordum o haline.. 8. katta yaşamak ona göre değildi ki..

Ama bizi hep tanıdı.. Beni her gördüğünde "Irmak senin adını ben koydum biliyor musun?" diye sorardı.. Ardından da "susayan ırmak arar, yoktur sevende karar" diye bir Türk Sanat Müziği şarkısını söylemeye başlardı.. 

Şimdi vedalaşırken sanırım bir kez daha teşekkür etmeliyim.. Adımı çok seviyorum çünkü.. Ve biliyorum ben de gevezeyim, huysuzum hatta kavgacıyım ama anneanne umarım senin kadar da olmam yani kusura bakma:)

11 Şubat 2011 Cuma

Where is my mind??..

Durum kötü.. Resmen "error" veriyorum.. Zaten iki gündür bir tuhafım.. Öyle boşluk içinde okula gidiyorum, dönüyorum.. Bugün de her şeyi yanlış yaptım.. Üzerime kloroform döktüm, %100'lük alkol şişesini devirdim.. En beteri örneği kaybettim yaa.. Öyle gayet kendimden emin bir şekilde, sanki bir önceki protokolü uyguluyormuşuz gibi, hooop çöpe.. Aklım nerde benim diye sormalarım bundan hep..

Where is my mind by nemox2001

Bunları programsızlığıma veriyorum.. Ben listelerle yaşayan biriyim.. Hem de abartılı bir biçimde.. Örnek mi? Diyelim evi temizliycem.. Liste yaparım.. Şöyle bir şey:))
  1. Mutfak dolaplarını sil..
  • Üst dolapların içlerini boşalt, sil, yerleştir..
  • Alt dolapların içlerini boşalt, sil, yerleştir..
  • Tezgahı sil..
     2.  Kapılara geç..
     3.  Dolabını düzenle..

Bunun gibi bir şey işte.. Umarım anlatabilmişimdir nasıl takıntılı olduğumu listelere.. Öyle ki eğer bavulumu topluyorsam yaptığım listeye inanamazsınız.. Sonra hepsinin üstü çizilir.. Gönül rahatlığıyla yola çıkılır.. 

Nothing left to do by rubi

Bugünlerde noldu pekii?? Liste yapma işi bırakıldı.. Ne okul/deneyler için, ne de kendi hayatım için liste yapmadım.. Alışverişe bile listesiz gittim (Allah bir daha göstermesin, düşmanımın başına vermesin).. Sonra hep bir eksiklik duygusu.. Bir bunalım, bir dağınıklık.. 

Hemen şimdi kocaman bir liste yapacağım.. İçinde her şey olacak (vitaminini iç gibi..) Yarın da listemdeki işleri teker teker halletmeye başlayacağım.. Sonra pazartesi sabahı huzurla okula gidip oradaki işlerimi de yoluna koyacağım.. Mutlu mutlu olacağım:)) Evet evet aynen öyle olacak:))
    

10 Şubat 2011 Perşembe

Being a PhD..

Geçen Twitter'da doktora yapmanın ne de güzel tarafları var diyordum.. Zaten o da olmasa çekilmez:)) Yine zor bir gündü benim için (ve hasta partnerim için).. Üstelik nereye dokunsam çarpıldım.. Abartmıyorum en az 9-10 kez çarpıldım bugün.. Nasıl stresliysem artık..

Benim Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümünde doktora yaptığımı biliyorsunuz sanırım.. Sözel bir bölümde doktora yapıyor olmanın tersine her gün laboratuvara gitmenizin şart olduğu bir bölüm bu.. Yani alayım kaynakları evde okuyayım, araştırayım diyemezsiniz.. Yüksek Lisans tezimi yaparken her hafta çarşamba ve perşembe geceleri okulda kalırdım.. Yani çarşamba sabahından cuma akşamına kadar hiçbir yere çıkmadan.. Hatta bazen haftasonuna sarkardı.. Bu aşağıdaki resim o günlerden.. O zamanlar bir arkadaşım çekmiş, bana mail atmış:) Yazmış bir de "istediklerimi yapmazsan bu fotoğrafı her yere dağıtırım" diye.. Bu derece rezil olduğum, berbat bir fotoğrafımı buraya koymaktan çekinmiyorum:))



Pek çok kişi işine doğal olarak süslenip püslenip gider.. Ama eğer labda sabahladıysanız umrunuzda olmaz bu.. Resimde gördüğünüz üzere eşofmanları geçirmişim üstüme:) Ayağımda da terlikler var, göremiyorsunuz.. Ekrandaki grafiklerden tezimi yazmaya çalıştığım anlaşılıyor.. Üstelik hastayım (bknz. nerdeyse bitmiş kağıt mendil paketi)..

Kolay değil.. Daha pek çok zorluğu var.. Gece onda-onbirde eve gitmek ya da sabahlamak olağandır.. Öğle yemeğini kaçırmak olağandır.. Çok hasta da olsanız çalışmak olağandır.. Haftasonu çalışmak olağandır. İstisnasız herkes böyle çalışır bizde.. Kendinden pek çok şey vererek.. Kocasını, çocuğunu, ailesini bırakarak..

Ama bazı anlar var ki, iyi ki bu işi yapıyorum dersiniz.. Mesela kıyafet zorunluluğu yoktur, istediğiniz gibi giyinirsiniz.. Herkes bir parça delidir.. Koridorlarda elinde deney tüpleriyle dans eden, şarkı söyleyen, ıslık çalan tipler görmeniz normaldir, siz de hemen bir yerinden katılırsınız.. Doğum günü kutlamak için bir labda toplanır, halay çeker, yeni öğrendiğiniz apaçi dansını uygulamaya çalışırsınız.. Deney yaparken, hele geceyse son ses müzik açar, bir de bağıra çağıra eşlik edersiniz.. Yanlışlıkla E.coli yutar, amanın ben naptım der ama sonra gülüp geçersiniz.. Jelde DNA görürsünüz mutlu olursunuz, sabah bir bakarsınız bakterileriniz üremiş mutlu olursunuz.. Gün gelir bir çıkmaza girersiniz.. İşler yolunda gitmez.. Oturup tartışabileceğiniz bir dolu kişi bulursunuz..

Evet kolay değil.. Vücudunuz yorulur, kafanız yorulur.. Sevdikleriniz, aileniz de sizle beraber yorulur.. Sitem ederler hatta.. Ama.. Yine de güzeldir:)

8 Şubat 2011 Salı

Hiçbir şey hayat kadar şaşırtıcı olamaz, yazı hariç..

Dün gece "Kara Kitap"ı kimbilir kaçıncı kez karıştırırken düşündüm benim için önemli olan, bayıldığım kitapları.. Sonra paylaşayım istedim..

"Hiçbir şey hayat kadar şaşırtıcı olamaz, yazı hariç"..
"Kara Kitap" (hiçbirine haksızlık etmek istemem) belki de en güzel kitabı Orhan Pamuk'un.. Uzun süre sokaklarda gözlerim Galip'i aradı.. Sonra kendimi aradı.. Galip bulabilmiş miydi? Ben bulur muydum?


 Kara Kitap, Orhan Pamuk, İletişim Yayınları, 448 sf, 26,50 tl


Bazı geceler alır, sayfalarını karıştırırım.. Her seferinde ağlamak isterim.. "Kara Kitap" denince aklıma Boğaz'ın suları gelir, puslu soğuk kış günleri gelir aklıma.. Rüya'yı düşünürüm.. Onu çözemem hiç, anlayamam.. İçim kararır derken mutlu olurum.. 

"Galip'in Rüya'yı aradığı gibi arıyoruz gerçeği.."

Bir diğeri "Büyücü" ya da orijinal adıyla "The Magus".. Yazarı John Fowles.. Kitap hakkında konuşmak zor.. Sabaha karşı bir saatte bitirmiş garip duygularla uyumuştum.. Uyandığımda yeni bir kitaba başlayamadığımı gördüm.. Okunacak bir şey yoktu üstüne.. Bir süre artık okuyamayacağım sandım..  Zamanla etkisinden az da olsa kurtuldum.. 


 Büyücü, John Fowles, Ayrıntı Yayınları, 681 sf, 40 tl

"Özgürlük bir seçim yapıp o yolda devam etmekti; insanın içgüdü ve iradesinin, kendini tek başına yeni bir duruma fırlatıp atmasına izin vermesiydi. Şansımı denemem gerekiyordu. İçinde bulunduğum bu bekleme odasından kurtulmalıydım." 

"Bazı deneyimler seni öyle ele geçirir ki, tek katlanamadığın şey bunların sonsuza dek var olamayacağı düşüncesidir."

Bir de sonunda bir söz var ki!! Onu yazamam kitabı okuyacaklara haksızlık olur diye düşünüyorum..

Bir de "Çalıkuşu" var elbet.. Reşat Nuri Güntekin.. Bir adamın böyle bir kitap yazdığına sonunu okumasam inanmazdım.. Bilmeyenimiz yok.. Ama Feride günümüzde bile zor rastlayacağımız biri.. İnatçı, güçlü, kararlı.. Ortaokuldan bu yana ezberlemiş olmalıyım artık kitabı.. Onun neşesi, hüznü, öfkesi..Scarlet O'hara ya (Rüzgar Gibi Geçti) benzeyen bir tarafı var Feride'nin.. 


Çalıkuşu, Reşat Nuri Güntekin, İnkilap Kitabevi, 408 sf, 21,60 tl


Aaah bir de Hababam Sınıfı var.. Ortaokulda aldırttığım Rıfat Ilgaz Şaheseri..Benim yemek kitabım:)) Üstünde kahveden dolmaya her tür yiyecek içecek izine rastlarsınız.. Bir ara annemin hışmına bile uğramıştı zavallı:)  Çok şey öğrendim ondan.. Mesela "Somnanbül" nedir siz bilir misiniz??


Hababam Sınıfı, Rıfat Ilgaz, Çınar Yayınları, 463 sf, 15,63 tl


Otostopçu'nun Galaksi Rehberi'ne gelelim.. İki kere okudum.. Kütüphaneye iade etmeyi hep geciktirdim.. Seviyorum napiim.. Douglas Adams'ta olan espri anlayışının başka kimsede var olabileceğine inanmıyorum.. Her sözün arkasında bir iğneleme, bir eleştiri, ağız dolusu kahkaha:)) Üçüncüye de okurum bıkmam:)) Bir de ah derim bir babil balığım olsaydı, kulağıma koysaydım:))) Kısaca Arthur Dent, Ford prefect, Babil balığı, Cırlak Canavarı, Ebedi dumura uğratıcı, Slartibartfast, Zaphod Beeblebrox.. Hepsi birer efsane:))



Otostopçunun Galaksi Rehberi, Douglas Adams, Kabalcı Yayınları, 705 sf, 20tl (başka yerlerde 40 tl, ama Kabalcı'da indirimli haberiniz olsun:)


Bir ekleme yapmam gerekti.. Nasıl unutmuşum bilmem.. Haruki Murakami deli dahisiyle geçen sene tanıştım.. "Zemberek Kuşu'nun Güncesi".. Okurken yaşamaya başlıyorsunuz.. Kendimi Japon sanmam öyle yakındı..  Kalktım makarna pişirdim.. Telefon çaldı çaldı çaldı.. Kedim kayboldu.. Bir kuyuya indim.. Tarçın ve annesi Muskat ile tanıştım.. Bitince sanki hayat bitti.. Ben kimdim hatırlayamadım.. 



 Zemberek Kuşu'nun Güncesi, Haruki Murakami, Doğan Kitap, 744 sf, 33 tl


Ben bu adama bir nobel veriyorum taa gönülden:)) 


Böyle daha çok kitap var benim için önemli olan.. Aklıma geldikçe yazarım:))

5 Şubat 2011 Cumartesi

Ajanda 2011

Metis'in 2005 yılından bu yana çıkardığı ajandalardan haberdar mısınız?? Değildiyseniz bile eminim bu sene bir fikir edindiniz..

Metis Yayınları 2005 senesinden bu yana her sene belli bir konsepte dayalı ajandalar çıkarıyor.. Sene sene irdeleyecek olursak; 2005-edebiyat, 2006-doğa, 2007-cadılar, 2008-yaratıcı direniş, 2009-hayvanlar ve insanlar, 2010-illallah ve son olarak 2011-ırkçılık, ayrımcılık ve nefret suçları..

Bu sene ki ajandanın basımı durdurulmuş deniyor.. Neden?? Atatürk'e saygısızlık.. Gerçekten böyle bir şey mi var?? Bana kalırsa yok arkadaşlar.. Kanıt olarak ileri sürülen şeyler o kadar komik ki!! Birinin suçunu yüzüne vurunca üste çıkar, savunmaya geçer ya.. Durum bundan ibaret bana kalırsa..
Ben ajandamı Aralık ayında aldım.. Ajandanın soldaki sayfalarında "ırkçılık, ayrımcılık" gibi kavramların üstüne işeyen bir erkek çocuk, sağa denk gelen sayfalarında ise "kardeşlik, masumiyet" gibi kavramların yanında duran sevimli bir kız çocuğu figürü var (hadi şimdi de ajandanın ne kadar seksist olduğundan dem vuralım). Nefret suçlarının işlendiği belli günlere göndermeler yapılmış.. Pek çok mühim şahsiyetin nefretle ilgili sözlerinden alıntılar var.. Ve konuyla ilgili bir dolu bilgilendirici, önemli not (islamafobi nedir?, diaspora nedir? gibi)..

Metis yayınlarına dair suçlamalara internetten rahatlıkla ulaşabilirsiniz.. Ama ajandayı alıp bir bakmadan (bulabilirseniz tabii) karar vemeyin lütfen..

Ajandadan bazı alıntılar yaparak bitirelim bu gerçekten mühim konuyu..

  • İnsanları birbirlerinden nefret ettirmenin yegane yolu, onları birbirlerinden uzak tutmak ve birbirinden ayırmaktır_ Margaret Walker.
 black and white by i must be dead
  • Bir insandan nefret ediyorsanız, onda kendinde olan bir şeyi görüyorsun demektir. Knedimizde olmayan bir şey bizi rahatsız etmez_ Hermann Hesse.
 peace pennies by sway 220
  • Kendinden nefret etmeden başkalarından nefret edemezsiniz_Oprah Winfrey.
  • Vatan sevgisi harika bir şeydir. Ama sevginin etrafına neden sınırlar çizelim ki?
  • Soykırım, ırkçılığın mantıksal bir sonucudur_James H Cone.
  • Ben ne Atinalı ne de Yunan'ım, ben dünya vatandaşıyım_Socrates.

1 Şubat 2011 Salı

Her Salı Böyle Olsa..:)

Bugün çok keyifli bir gündü.. Bazı işler için Beyazıt'a gitmemiz gerekti.. Oralara gitmişken Eminönü'ne uğradık.. Kendimizi kaybettik tabii:)) Bir kere ben gül çayı, nar çayı, papatya çayı, ıhlamur, zencefil ve zerdeçal aldım..

Gül çayı ve nar çayı meraktan.. Çok da pahalılar.. Kilosu 120 tl her ikisinin de.. Papatya ve ıhlamur ise tamamen sevgiden:)))) 




Zencefili çok seviyorum ben.. Ihlamur, adaçayı, karanfil, kabuk tarçın, zencefil çayı yapıp içmeye bayılırım.. Şimdi de bu karışıma zedeçal eklemeye karar verdim.. Bunu da annemin komşusundan öğrendim.. Annem hastayken yapmış.. Çok çok sevdim.. Çayımı yapıp cam kenarına geçip kar yağışını izlerken bir taraftan da Sherlock Holmes okumak gibisi yok benim için:))) 

Kar yağışı demişken şanslıyım bugün çok.. Kimi arasam kardan haberi yok ama benim oturduğum yer bembeyaz:))))

Aaa bir de yün aldık.. Ben sadece şu alttaki yünü aldım.. Ama yanımda cidden çıldırmış biri vardı.. Sanırım şu saatlerde delice örüyor.. Ben de örüyorum ama..


Bunun dışında gezdik, tozduk.. İşimizi hallettik.. Mono Burger'de çılgınlar gibi yedik ki 1-2 kilo alıp çıktık ordan:))) Kahvemizi içtik üstüne.. Öyle yorgun, mutlu evlerimize döndük.. Yarın yine iş.. Ama olsun kar yağıyor ya.. Bundan kaç sene önce bir kere öyle çok yağmıştı ki gece kar yağışına bakarak dalıyordum uykuya, gözlerimi kara açıyordum yine.. Keşke öyle olsa şimdi de:))) Tadını çıkarsak kışın.. Kar yoksa tadı tuzu yok demiştim di mi?