28 Kasım 2010 Pazar

Ordan Burdan..

Bu son derece güzel pazar sabahı ben pek geç uyandım:(( Gerçi erken uyansam da evden dışarı çıkmayı düşünmüyordum.. Bu haftasonunu tamamen evde pineklemeye ayırmıştım çünkü.. Şöyle bir evi toparladım.. Dedim kahvaltıya sevgili A'yı çağırayım.. Belki gelir.. Aradım ki o da nesi!! Hala uyuyor.. Ben de bana eşlik edecek başka bir misafir bulup kahvaltıya oturdum:))





Çok güzel gözükmeyebilir ama tadı o kadar fena diil:)) Ya da bilemiyorum belki ben çok acıkmıştım:) 



Bu da benim kahvaltı arkadaşım.. Çok heyecanlı biri.. Biraz gergin, beni de geriyor.. Derdini de anlamadım henüz.. Bakalım biraz daha samimi olalım, görücez neler olacak..


Kahvaltım bitmiş kahvemle başbaşa otururken sizlere cuma akşamından bahsedeyim istedim.. Derdim şu: biz dişiler her dışarı çıktığımızda illa birşeyler almak zorunda mıyız?? Ufak tefek bile olsa ben elim boş dönemiyorum eve.. Cuma akşamı sadece kahve içmek için dışarı çıktık.. Bakın ben neler yaptım..





Bu arkadaşa dair en ufak birşey aklımda yoktu.. Ama iyi ki aldım diyorum şimdi.. Bildiğimiz deniz süngeri.. Bu minicik şey bir de pahalı.. Markası "Derya" (??).. E efendim kendisini yüzümüzü temizlemede kullanıyoruz.. Yüz temizleme jelimizi üzerine döküp yüzümüzü bu süngerle yıkıyoruz.. Bir iki haftadır yüzümde pürüzler vardı.. Sanki onları geçirdi.. Hikmet süngerde mi? Umarım öyledir:))




Kimse tek kelime etmesin bayılıyorum ben bunlara.. Eti Form vazgeçilmez atıştırmalığım benim.. WASA marka bu kıtırlarla da bayramda annemle Gratis'i talan ederken tanıştım.. Acıkmıştık ve bu morlu olandan aldık.. Orman Meyveli ve yoğurtlu.. Bayılınca dönüşte bir tane daha almak istedim, kalmamıştı.. Onun yerine peynirli, yeşillikli bişi aldım.. Ona da bayıldım.. Elbet bu alışverişi yapacaktım.. Mavi olan krem peynirli, siyah ise krem peyniri ve kırmızı biberli.. Gratis'ten bunlar alındı.. Kipa'da morlar ucuza bulununca toplandı elbet.. Bir de mideme anında inmiş bulunan çilekli, limonlu, yoğurtlu kıtır var ki, mmmh:))))



Ahhh ahh... Paralarım böyle eriyor benim.. Sevgili A bir parfüm sormak için ordan oraya giderken oldu bu.. Sırf 5 lira daha ucuz diye aldım..Adidas Body Sprey.. Arkadaki yeşili (Floral Dream) yıllardır kullanıyorum (eskiden gri gibi bir rengi vardı).. Baktım ucuzlar.. Ne zamandır "Pure Lightness" alsam diyordum.. Kalmamış.. E bu ucuzluğu kaçırmamak adına "Fresh Escape" aldım.. İhtiyacım hiç yoktu.. Ama çok güzel kokuyordu:)))


Çantamda olmak zorundalar.. Yapacak bişi yok:))



İşte gerçek amacım..Gratis'e girerken almak istediğim asıl, bu mini pansuman setiydi.. Bir iki ufak kaza atlattıktan ve evde bir yara bandım bile olmadığını gördükten sonra aciliyeti vardı.. Bir de Baticon almalıyım.. O zaman elimi istediğim gibi doğrayabilirim:))



Veee taataaamm:)) Bayramda örmeyi bitirdiğim hırkam.. Annemle yaptık aslında.. Ben ona bebe hırkası ördüm o da bana yardım etti:)) Şimdi yeni bir kazak örmekteyim.. Bitsin gösteririm.. şimdilik şöyle birşey:))


Evet böyle işte.. Pazar günlerini sevmem ben; pazartesi gelir ardından diye.. Pazar günü banyo, tırnak kesme, ödev yapma bıdı bıdıları günüdür.. Öyle olsun yine.. Öpücükler, gülücükler:))

27 Kasım 2010 Cumartesi

İki Film..

Aman efendim ben pek uzak kaldım buralardan.. Bayram biteli bir hafta oldu ben yokum ortalıkta.. Neden?? Hasta oldum ben önce.. İnatla okula gittim ama.. Akşamları erkenden uykuya:)) Derken temizlik diye tutturdum.. Sonuç: en temizinden bir ev ve mutfak, en yorgunundan bir adet tırtıl:))

Neyse geç oldu belki ama bayramda neler yaptım ben? Sabahlara kadar film, dizi izledim; bol bol okudum; annem ve arkadaşıyla çarşı pazar dolaştık; ailemle New York'ta Beş Minare filmine, sevgili A ile ise Testere 3D'ye gittik.. Eh hepsi hakkında bol bol okumuşsunuzdur eminim.. Hatta gidip görmeyeniniz kalmamıştır ama ben de izlenimlerimi paylaşmak istedim.. (Beni bilen bilir; anlatırım kimse tutamaz:)



Testere ile başlayalım.. Bu filme gitmeyi ben istedim.. Hiçbir "Testere" filmini sinemada izlemedim ve izlemeye heveslenmedim.. Bana gereksiz gelmekteydi.. Bu sonuncusunun cezbeden tarafı 3 boyutlu olmasıydı elbette.. Herhalde bir yenilik getirmek istemişler, çünkü artık o kadar sıradanlaştı ki bu seri.. Ama işe yaramamış.. Ha 3D izlemişsiniz ha evinizde, fark yaratmayacaktır.. Üstelik sanırım serinin en kanlı filmi.. Herşeyi gözümü kırpmadan izleyebileceğimi sanan ben dahi bir iki sahnede gözlerimi kaçırdım (Gerçekten gözlerle ilgili bir şey olmadıkça izleyebilirim.. Öyle deşilen barsaklar vs beni etkilemez.. Bu filmde gözleri oyulan kadına bakamadım elbet).. Ve evet yine aynı felsefeyi ısıtarak önümüze koyuyorlar.. Ancak yenecek tarafı kalmamış.. Bu kadar uzayınca sıradanlaştığı kanısındayım.. "Eeee yani?" dedirtiyor.. Peki ya "hadi canımm" dedirten sonlar.. O da yok bana kalırsa.. "İzleyiciyi öyle bir şaşırtalım ki küçük dillerini yutsunlar" diye öyle kastılar ki artık buna yuh demek geliyor içimizden.. Kısacası ne 3D ne de daha fazla vahşet kurtaramamış filmi.. İyi ki "Final Chapter"mış.. Keşke çok daha önce getirselerdi sonunu da izlediğimiz en enteresan korku/dehşet filmi olarak kalsaydı.. 




Peki ya Mahsun Kırmızıgül? Mahsun Kırmızıgül benim dinlediğim ya da dinleyebileceğim birisi diildi şarkıcı iken.. Ama izlediğim ve izlemekten zevk aldığım filmleri yapan birine dönüştü.. Bu konuda profesyonel anlamda çok bilgili olmasam da iyi bir yönetmen olduğunu düşünüyorum..  New York'ta Beş Minare çok emek ve para harcanarak çekilmiş iyi bir film.. Ancak senaryosu için aynı şeyi söylemek malesef mümkün diil.. Mantık hatalarıyla dolu, anlatmaya çalıştığı konu yüzeysel kalmış, iyi işlenmemiş.. Keşke biraz daha özenilseymiş; çok çok daha güzel bir film olurmuş.. Nihayetinde zor bir konuya değindiğini belirtip konuyu Haluk Bilginer'in oyunculuğuna getirelim.. Yine harika, yine olağanüstü, yine büyüleyiciydi..  New York'ta Beş Minareyi izleyin.. Sinemada izleyin.. Türk Sineması'nın daha da iyiye gidebilmesi için.. 




Bu arada bayramda uzun zaman önce örmeye başladığım bir hırkayı bitirdim.. Bence çok güzel de oldu:)) Bugün yarın fotoğraflayıp sizlerle paylaşıcam.. İyi bir haftasonu geçirdiğinizi umuyorum.. 

23 Kasım 2010 Salı

Üstelik mimlendim:))

Sevgili Unicorn'um beni mimlemiş.. Pek hoşuma gitti.. Soruları çok sevdim..

1-en sevdiğiniz kelime: Ayakkabı:)) (gülmeyin çok güzel bir kelime bu.. ayağın kabı yani:)

2-nefret ettiğiniz kelime: Falan (hiç şüphesiz)

3-ne sizi heyecanlandırır: Yolculuk fikri, hafif esintili bahar havası

4-heyecanınızı ne öldürür: Hoşgörü eksikliği, anlayışsızlık, gereksiz atışmalar

5-en sevdiğiniz ses: Cama vuran yağmurun sesi

6-nefret ettiğiniz ses: Matkap sesi, korna sesi, inşaat sesi.. bu liste uzar gider..

7-hangi mesleği yapmak istemezsiniz: Çöpçü olmak istemezdim:)

8-hangi doğal yeteneğe sahip olmak isterdiniz: Şarkı söyleyebiliyor olmak isterdim:) doğal diil ama zamanı durdurma gücüm olsun isterdim:)

9-kendiniz olmasaydınız kim olmak isterdiniz: Audrey Hepburn ya da Jane Birkin

10-nerede yaşamak isterdiniz: İtalya ya da Yunanistan

11-en önemli kusurunuz: Bazı şeylere, sözlere, davranışlara çok fazla takılıp "neden?" sorusuyla günler ve geceler geçirmek.

12-size en fazla keyif veren kötü huyunuz: Çok konuşmam ve tembelliğim..

13-kahramanınız kim?: Don Quijote:)) (aşığım kendisine.. Onu istisna kabul edersek Hercule Poirot ve Müfettiş Clouseau)

14-en çok kullandığını kötü kelime: Kötü diil ama sevmiyorum hiç: "YANİ" "İŞTE" (kullandıkça vurun beni:)

15- şu anki ruh haliniz: Sakin ve herşeyi yapabilecek güçte hissediyorum.. Umursamaz bir halim var..

16-hayat felsefenizi hangi slogan özetler: 1)Hayatım ve hayatıma olan sevgim adına yemin ederim ki hiçbir zaman bir başkası için yaşamıycam ve bir başkasından benim için yaşamasını istemiycem (Ayn Rand'ın Atlas Vazgeçti'sinden) 2) Life isn't about finding yourself, life is about creating yourself (George Bernard Shaw)

17-mutluluk rüyanız: Koskocaman bir kütüphanenin içinde yaşamak ve işimin sadece ordaki kitapları okumak olması:))

18-sizce mutsuzluğun tanımı: Etrafınızdaki kişilerin onlar gibi olmanız için uğraşması, sizi değiştirme çabaları, en doğruyu onların biliyor olması vs..

19- nasıl ölmek isterdiniz: Uykumda, çok okudum, çok gezdim ve çok mutlu oldum diyip uykuya daldıktan sonra..

20- öldüğünüz zaman cennete giderseniz Allah'ın size ne söylemesini istersiniz: Nasıl, eğlenceliydi öyle diil mi?

15 Kasım 2010 Pazartesi

Hepimize İyi Bayramlar...:)


Son bir kaç gündür canım çok sıkkındı.. E hala öyle aslında, bir şey değişmedi.. Bu arada kendimizi bir arkadaşımla alışverişe adadık.. İyi mi yaptık kötü mü bilemiyorum.. Sanırım bizim cinsimizin olayı bu.. Can sıkıntısı mı hooop alışverişe.. Ay keyfim yerinde hadi hoop alışverişe.. Bir ileri versiyon saç kestirme, boyatma vs.. Demek ki bizim sıkıntılarımızın bedelini ya saçlarımız ödüyor ya cüzdanımız:) Neyse bu başka bir konu olarak şimdilik kapansın.. Çünkü gayet uzun bir tatil dönemine girmiş bulunuyoruz 2 gündür.. Ben de yeni yeni anlamaya başladım tatilde olduğumu.. Herhalde çoğunuz bu uzun tatili değerlendirip bir yerlere kaçtınız bile.. Kiminiz çalışıyor olabilir:( Ben ise anneme gidiyorum bugün.. Bize bayram ziyaretine gelen olmaz pek.. Biz de mezarlık ziyareti dışında pek çıkmayız dışarı.. Sakin geçer yani.. 

Yukarıda ki fotoğraf womenreading diye bir siteden.. Çok güzel bir okuyan kadınlar sitesi:) Fotoğraflar çok cezbedici.. Dolaşırken bu yukarıda ki Audrey Hepburn fotosunu buldum.. Kendimi ona çok yakın hissettim..Benim de sık sık yalnız kalma ihtiyacım oluyor.. Evet bu tatil için istediğim, bir kaç günü her şeyden uzak kendimle geçirebilmek.. Bu arada bolca okumak, film izlemek ve yenilenmek..


Bayram sonrası görüşmek üzere.. Hepinize mutluluk ve huzur dolu bir bayram diliyorum:))

10 Kasım 2010 Çarşamba

80'lerde ne dinliyorduk?-1

Ben 80'lerde yapılmış her şeye bayılıyorum.. Çocukluğum demek çünkü o zamanlar.. Abim o sıralar, şimdi "teenage" dediğimiz dönemindeydi ve müzik benim için onun dinledikleriydi..

Bugün iyi bir gün değildi.. Olur ya herkes size karşıdır hani.. Biri, sanki özellikle üstünüze geliyordur.. Öyle bir gündü işte.. Bunaldım da bunaldım.. Zaten ağrıyan başım çatlayacak kıvama geldi.. Bir an her şeyden koptum.. Gün nasıl bitti, ben nasıl eve geldim, bilemiyorum..

Sonra bir şey oldu.. Bu şarkıya rastladım.. "AFRICA".. Toto 80'lerde bir pop-rock grubu.. 77 de Steve Lukather (gitar/vokal), David Paich (klavye/vokal), Jeff Porcaro (davul), Bobby Kimball (vokal), David Hungate (bass) ve Steve Porcaro (klavye) ile kurulmuş olan bu muhteşem grubun vokalisti pek çok kere değişmiş. Bir dolu da grammy kazanmışlar zamanında.

Bu kısmı ıvır zıvır.. Önemli olan şu ki; ne zaman dinlesem bu şarkıyı neşeleniyorum.. Kendimi güçlü hissediyoruum.. Heeyyt kim tutar beni kıvamına gelince rahatlıyorum:)) Yine öyle oldu.. Sonuçta hepsine ayrı ayrı teşekkürü bir borç bilirim..

Dinleyin bakalım siz de de aynı coşkuyu yaratacak mı?

9 Kasım 2010 Salı

Faydalı Bitkiler-2


En sevdiğiniz bitki hangisi?? Benim ki tartışmasız "NANE".. Her şeyden önce kokusu yeter.. Bana bol güneşli, ılık esintili sabahları anımsatır.. Güzel bir kahvaltı sofrasını ya da açık havada yenen kalabalık, bol kahkahalı akşam yemeklerini.. Bazen annemin endişelerini.. Hepsi huzur verir bana.. Bu yüzden markette bir şey alıyorsam nanelisine yönelirim.. Yeşil çay mı alıyorum, nanelisini alırım.. Çikolatalı mı nanelisini arar gözlerim.. Naneli şekeri çantamdan eksik etmem.. Her türlü de yerim, içerim..Çayını severim, şeker olarak severim, sabahları domates üstüne severim, tazesini/kurusunuher tür yemekte severim.. Severim de severim.. Bir şeyi sade mi buldum elim hemen naneye gider..


İsterim ki kendi nanelerimi kendim büyüteyim.. Evimin her yeri mis gibi nane koksun.. Anneannemin kocaman bir bahçesi vardı, bayılırdı ekip biçmeye.. Onun naneleri bahçenin en çok su alan yerlerinde yetişirdi.. Burdan bilirimki nane su sever, nem sever.. Ordan toplayıp yemenin tadı başkaydı elbet.. Annem saksıda yetiştirmeye çalıştı ama sanırım pek olmadı..

Benim taaa liseden arkadaşım S bana söz vermişti.. Sana saksıda nane getiricem diye.. Burdan hatırlatırım kendisine.. Getirirse ben de denemeye hazırım büyütmeyi..



Biliriz ki pek çok şeye iyi gelir nane.. Çoğu bilinir.. Bilinmekle kalmaz hepimizce çeşitli amaçlarla kullanılır.. En çok da mide bulantılarında sanırım..
  • İştah açar. 
  • Sinirleri yatıştırır ve vücuda rahatlık verir. 
  • Strese ve baş ağrısına iyi gelir. 
  • Spazm ve kalp çarpıntısı riskini azaltır. Ateşi düşürür. 
  • Sindirim sistemi ve mide için çok faydalıdır. Sindirimi kolaylaştırır. 
  • Gaz söktürücüdür. 
  • Bağırsak kurtlarını düşürmeye yardımcı olur. 
  • Ülsere ve mide yanmasına iyi gelir. 
  • Kusmayı, mide bulantısını ve ağrısını önler. 
  • Grip, bronşit gibi soğuk algınlıklarında ve öksürükte faydalıdır. 
  • Diş ağrısını ve ağız kokusunu giderir. 
  • Anne sütünü arttırır. 

Bilmediğim de çok yararı varmış.. Mesela nane yağı yanık lekelerini gideriyormuş, soğuktan kaynaklı şişlikleri indiriyormuş.. Nane suyuna bir miktar sirke konulduğunda iç kanamaların durdurulmasına yardımcı oluyormuş.. Zencefille tüketildiğinde soğuk algınlığına karşı direncinizi arttırıyormuş..


Nane herşeye yakışıyor üstelik.. Tüketmesi bu yüzden çok kolay.. Limonataya koyun, nane-limon yapın, salatalara ekleyin.. Nane şekerini çantanızdan eksik etmeyin ki bunaldığınızda sizi ferahlatsın.. Anlatmakla bitecek gibi değil.. Ben ise kendisini en çok çikolata içinde seviyorum.. Sevmiyorum; ölüyorum, bitiyorum:))

Belki yakında naneli tariflerle karşınızda olurum, kimbilir?? Bol naneli günler:))

5 Kasım 2010 Cuma

Rhapsody in Blue


Dün yazdıklarımla birebir ilgili bir video var.. Aslında Fantasia 2000 adlı Disney yapımı bir animasyondan  parça.. Bu animasyon 1940'larda yapılmış Fantasia'nın, 2000 senesi versiyonu.. Her ikisi de çok güzeller.. Gershwin'in "Rhapsody in Blue"su üzerine yapılmış kısım beni en çok etkileyenlerden.. Ana fikri elbette sizi mutlu eden şeylerin peşinden gidin:))
Eğer bulabilirseniz her iki Fantasia'yı da izlemenizi şiddetle öneririm:) İyi seyirler..

4 Kasım 2010 Perşembe

Yorgunluk Sevilir:)

Yorulmayı sever misiniz sizde?? Ben seviyorum.. Ordan oraya koşturmayı, listeler, notlar içinde kaybolmayı, arada bir şeyleri unutmayı, son anda hatırlayıp güç bela yetiştirmeyi, hatta yoğunluktan faturaları ödeyememeyi, dvd'nin iade tarihini geçirmeyi seviyorum.. 

Bugün öyle günlerden biriydi.. Nerdeyse hiç oturmadan geçen bir gün.. Bu gün tarihe geçsin; biz metagenomik çalışmalarına başladık:)) Saat 17:10 civarında kültürlerimizi 30 dereceye koyduk:)) Hafta sonu çalışmaya devam edicez.. Bizim için çok önemli bir gündü..

Bu akşam karşıya geçicektim sevgili A ile buluşacaktık.. Yoğunluktan olmadı.. Ben de kuaföre gittim.. Böyle günlerde şımarmak lazım.. Kuaförde ki o ciddi kız bile bugün bambaşkaydı.. Kocasını anlattı komik komik.. Temizlikten bahsetti.. Yoğunluğundan.. Ama mutluydu o da.. Çünkü hayatı anlamlıydı, doluydu.. Bir işi vardı.. Eve dönünce uğraşması gereken şeyler.. Yönetmesi gereken bir hayat..

Ya buna sahip değilseniz.. Her gün birbirinin aynıysa... Her gün kendinize sözler verip tutamıyorsanız.. Yeni bir dil öğrenicem, spor yapıcam, yeni bir hobim olacak vs.. Öğlene kadar uyuyor, sabaha kadar oturuyorsanız.. Haftaiçi ya da haftasonu bir fark yaratmıyorsa..Yapacak bir şeyiniz yoksa.. Her günü bezdirici bir aymazlık içinde geçiriyorsanız.. Hayat geçip gidiyor ve siz bir yerinden onu tutamıyorsanız.. Sabah uyanmanız için bile bir neden yoksa.. Onca gün çalışıp ilk boş gününüzde saatlerce uyumanın tadını unuttuysanız.. Bir arkadaşınızla bir yerlerde oturmak öylesine bir olaysa.. Akşam ayaklarınızı uzatıp güzel bir kitap okumak bulunmaz bir nimet gibi gelmiyorsa.. Her şey sıradansa.. Ya da hep erteliyorsanız bir şeyleri.. "Şu" da olsun mutlu olucam, hayatımı "şu"ndan sonra düzene sokucam.. Ve "şu" denen şey gerçekleşmiyorsa bir türlü.. Günler öyle geçip giderken siz hala "şu"nun peşindeyseniz belki de boş yere..

Ne kadar şanslı olduğumu anlayınca içimi bir sıkıntı kapladı.. Ne çelişki ama!! Eve döndüm.. Canım bir şey yapmak istemedi.. Öylesine atıştırdım.. Sıkıntımı gidermem gerekiyordu.. Neyse ki haftasonu alınan A'nın hediyeleri vardı:))





Okumak beni daima sakinleştirir.. Bunalımlı dönemlerimi böyle atlatırım..  Çay yapar (Siyah çay, adaçayı, ıhlamur) Agatha Christie, Sherlock Holmes okurum..




Porsuk Ağacı Cinayeti bitti:) Şarkı listemde hep aynı şarkı döndü.. Çaylar içildi.. Çoook uykum geldi.. Yorgunluk iyice çöktü.. Hayatı ertelemediğime sevindim.. Her şey yoluna girerdi.. Ama geçen bir tek anı geriye alamazdım.. Kendime hatırlattım.. Size de hatırlatayım istedim..

Yatağımı anca bulurum artık..Güzel bir sabaha uyanalım hepimiz.. Dün bir arkadaşımın dediği gibi gerçekleri az bir dünyaya uyanmanızı diliyorum ben de..

2 Kasım 2010 Salı

Belki İşinize Yarar

Eskiden Saatli Maarif Takvimi'nde, gazetelerde vs püf noktası diye bir köşe olurdu.. Hatta gazeteler küçük kitabımsı ekler verirlerdi.. Şimdi, bu yaşımda ne kadar değerliymiş onlar anlıyorum.. Biriktirseymişim keşke, kesip kesip saklasaymışım.. Nedendir bu yakınmalarım? Hatırlarsınız bir bit pazarı maceram olmuştu yakınlarda.. Ve oradan şu şahaneyi almıştım..



Ve fakat kendisini temizlemeden kullanmam mümkün değildi.. Bu sırada imdadıma sevgili A yetişti.. Kendisi de yakınlarda deri ceketini yaptırmış ve dericiden öğrenmiş.. Çantayı tuttuk çamaşır makinasına attık.. Deterjan gözüne de en fazla yarım çay bardağı bildiğiniz şampuan (saçımızı yıkıyoruz ya onu diyorum:) koyduk.. Soğuk suyla, sıkmayı da iptal ederek yıkadık.. E çıktığında sırılsıklamdı ve bol köpüklüydü.. Biraz da küvette yine soğuk suyla duruladık.. Bir süre süzülmesini bekledik.. Sonra 2 gün kadar kuruttuk.. Sonuç harika.. Tertemiz oldu.. Üstelik derisine zarar gelmeden:)))


Belki işinize yarar kimbilir? :))

1 Kasım 2010 Pazartesi

Bale Sever misiniz?

Ben severim.. Dansın her türlüsünü seven biriyim zaten.. Ama balerinler/baletler bana sıradışı gelirler.. Dolayısıyla bale de.. Neden mi? Her şeyden önce disiplinleri sanırım.. Benim asla sahip olamadığım ve belki olamayacağım bir disipline sahipler, sahip olmak zorundalar.. Yıllarca bu disiplinle çalışmaları gerek ama küçük bir sakatlıkla her şey bitebilir de.. Ve sanırım hemen her günleri ağrılar içinde geçiyor.. Üstelik bana insan vücudunun ne kadar güzel olduğunu hatırlatıyorlar..




Evet ne yapsak ne yapsak derken baleye gitmeye karar verdik.. Cumartesi Süreyya Operası'ndaki gösterime.. Yer bulmakta zorlanmadık (!).. Üçlü bir gösterimdi.. Concerto Barocco, Creatures, Mi favorita.. Concerto Barocco ile başlıyor gösteri.. Concerto Barocco ilk kez 1941’de Rio de Janerio’da sahnelenmiş.. Neoklasik balenin öncüsü George Balanchine’e ait olan bu eser 1948 yılında New York Şehir Balesi'nin  açılışında sergilenen üç eserden biriymiş.. Eserin müziği John Sebastian Bach'a ait..

İkinci olarak 5 çiftten oluşan "Creatures".. Klasik Türk müziğinden İran perküsyonlarına, müzikleri özenle seçilmiş (müzisyen Dhaffer Yousef).. İzleyeni kendi içine doğru bir yolculuğa sürüklediği iddia ediliyor.. Bu konuda bir şey diyemem ama tüm salonun en çok beğendiği eserin bu olduğunu söyleyebilirim.. Herkes heyecanlandı, büyülendi, hayran kaldı.. 

Creatures'dan bir sahne..

Son olarak ise Mi favorita.. Paris Operası'nın baş dansçılarından  José Martinez taradından ilk kez 2002 senesinde sahneye konmuş.. Müziği de Gaetano Donizetti’ye ait.. Klasik bir eser gibi görünüyor ilk başta.. Ama hafifçe gülümsemenize neden olacak nüanslarıyla özgünlüğü yakalıyor.. Bu eserde ki kostümler,  yine Paris Operası baş dansçılarından Agnés Letestu tarafından tasarlanmış ve tasarımda Versay Sarayı ile IV. Louis döneminden etkilenilmiş.. 

Ve tabii en güzeli Süreyya Operası.. 



 

Buna veya diğer etkinliklere gitmek isterseniz bilgi almak için Süreyya Operası'ndan, İnternet üzerinden bilet almak isterseniz, Kadıköy Belediyesi Süreyya Operası Etkinlikleri için buradan ve İstanbul Devlet Opera ve Balesi Etkinlikleri içinse buradan yararlanabilirsiniz.. Ayrıca www.idobale.com adresi de size yardımcı olacak.. Telefon açmak istiyorum ben derseniz 0216 346 15 31/120.. Şimdilik tüm ihtiyacınız bu sanıyorum.. İyi seyirler..